Breaking ⑊ Dağıstanlıların İsrail'den Gelen Uçaklara İlgisi
Ne Kadar Kendiliğinden Gelişen Bir Eylemdi? Gerçekte Kimler Hangi Amaçlarla Yazmış Olabilir Bu Hikayeyi? Ya da Ortada Tek Bir Kurgu Mu Var?
Kitlesel hatta toplumsal olaylar her zaman kendiliğinden gelişiveren organik tepkiler değildir. Hatta çoğu zaman tabii bir eylemsellik halinde başlasa bile, içine sokulan eller tarafından yönlendirilirler. Daha başlamadan yeterince psikolojik çalışmanın yapılmış olduğu, kısacası altyapısı hazır olan ve eylem başladıktan sonra, gelişmelere bağlı olarak, iplerin ellerden kaçtığı olaylar da fazlasıyla yaşanır.
Dünya üzerinde tansiyonun çok yükseldiği, hemen her yerde aniden oluşagelen bir eylemden herkesin haberdar olabildiği günümüzde ise, rekabet halinde olan büyük güçlerin birbirilerine mesajlarını iletmesi için kullandıkları yöntemlerdir, haber akışlarına ‘Breaking’ başlığıyla giren çoğu kitlesel eylem.
29 Ekim’i 30 Ekim’e (2023) bağlayan gece, yolcuları arasında hem Rusya Federasyonu hem de İsrail pasaportu sahibi çifte vatandaşları taşıyan bir İsrail uçağı, Rusya’nın Dağıstan bölgesinin başkenti Mahaçkale havalimanına, genellikle yolcuların Moskova aktarması yapmak için kullandıkları söylenen transit noktasına iniş yaptıktan sonra, kalabalık bir grubun İsrailli yolcuları tedhiş etmek amacı ile yaşattıkları nümayişe tanıklık ettik.
Eylemciler, sadece binaların içine girmekle kalmadı, aportta bekleyen uçaklara da müdahale etmeye çalıştılar. Hatta içlerinde teker teker İsrail’den gelen yolcuları aramakla kalmayıp, havalimanının asayişinden sorumlu güvenlik güçleri ile çatıştılar.
Haliyle akıllarda oluşan ilk soru; bu nümayiş, Dağıstanlı Müslümanların öfke dolu bu eylemi, ileri sürüldüğü üzere Rusya’da Yahudi Cemaatinin Hazar bölgesine Yahudilerin yerleştirilmesini istemesine karşın ve Gazze’de yaşanılan felaketin etkisiyle gelişen, tamamen organik bir tepki midir? Yoksa Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de olaylardan yaklaşık 20 saat kadar sonra yaptığı konuşmada vurguladığı gibi, hakikaten kendilerine karşı ‘dış güçler’in parmağı mı söz konusudur?
Eğer gerçekçilikten vazgeçmeyecek isek, Mahaçkale’de yaşanan havaalanı baskını olayını, sadece kendiliğinden gelişen Dağıstanlı Müslümanların organik bir tepkisi olarak okumak, oldukça dar bir çerçeveden bakmak olur. Bizatihi dünya üzerinde gerilimin gayet yüksek seviyelerde seyrettiği bugünlerde, bir çok karar mekanizmasına mesajların iletilebileceği, yine Rus otoritelerin dillendirdiği gibi onları zora koşmak için bir alan açılmasına sebebiyet verebilecek, taktik açıdan oldukça güzel bir hamle olarak görülmesi gereken bir vakıa olması mümkündür.
En azından zahiren böyle görünmektedir.
Zaten iş bu yazının amacı, o uçakların içinde tedhiş etmek için İsrailli arayan, güvenlik görevlileri ile çatışan bu kitlenin eylemlerini odağa alarak, genel olarak toplumsal eylemlerin mesaj vermek amacıyla nasıl kullanılabileceğini, taze bir örnek üzerinden irdelemektir.
Püf noktası ise şudur: Eylemlerin ertesinde gelen resmi açıklamalar bir tarafa, bu türden eylemleri körükleyenler, onların gerçek amaçları ve elde ettikleri faydalar, olayların nasıl seyrettiği, nasıl sona erdiği ve bu süre zarfında yaşananların uluslararası oyunun içerisinde hangi bağlamlara oturduğuna bakarak hakikati anlayabiliriz.
Nümayişin ertesi günü, ilkin Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov, ardından da Viladimir Putin, birbirini takip eden iki ayrı açıklama ile ‘Gazze’den gelen görüntülerin kolaylıkla insanları kandırabileceğini söyleyerek, dış müdahelenin çok açık olduğu bir olaydır’ ve ‘Ukrayna topraklarından planlanan, Orta Doğu'daki krizden yararlanmaya çalışan Batılı istihbarat teşkilatları tarafından düzenlenen eylemlerdir’ ifadelerinde bulundular.
Peki ama gerçekten kimin-kimlerin hamlesi olabilir bu eylem? Gerçekten Rusya’yı zora koşmak isteyenlerin mi? Yoksa Rus Servislerin işi olabilir mi?
Bu bağlamda, Ruslar, kendilerinin önümüzdeki süreçte hem açık hem de örtülü gerçekleştirecekleri bazı psikolojik harekatlar için yeniden bir zemin oluşturmak mı istemektedirler? Öncelikle ilgili muhataplarına mazrufu zarf içerisinde ulaştırmak, bu iletişimin üstünü de hem kendi toplumları hem de dünya halkları için siyasi mesajlarla örtmek çabasında olabilirler mi?
Daha da ileriye gidelim, küresel ölçekte yaydıkları mesajları daha güçlü ifadelerle dile getirebilmelerini sağlayacak ‘söylem alanı’nı kuvvetlendirecek şekilde de kullanıyor olabilirler mi?
Tabir-i caiz ise, kutu içerisinde kutu, Matruşka içinde Matruşka mı var?
Bu noktada Putin’in, uzun ve dolu dolu, ifade ettikleri kadar yaptığı vurgularla da oldukça dikkat çekici olan konuşmasına odaklanmak gerekir.
Kıymetli yazar ve çevirmen Hazal Yalın çevirisinden sizlere bu yazı içerisinde parça parça aktarıyorum:
‘‘Bugün Rusya yeni, daha adil, çok kutuplu, bütün ülkelerin ve uygarlıkların eşit haklara ve imkânlara sahip olduğu bir dünyanın oluşmasına sadece aktif şekilde katılmakla kalmıyor. Biz sadece bu objektif tarihi sürecin liderlerinden biri değiliz; daha fazlasını söyleyeceğim, herkes biliyor zaten: Rusya, geleceğimiz için, adil bir dünya düzeni ilkeleri için, ülkelerin ve halkların hürriyeti için muharebe alanında çarpışıyor. Tutarlı bir şekilde çarpışıyoruz; askerlerimiz ve subaylarımız, kahramanlarımız silah yoldaşlarını kaybederek çarpışıyorlar. (…)
Dün akşam Mahaçkale’de olan olaylar sosyal ağlar üzerinden de tertiplendi; bunlar başta Ukrayna topraklarından ve batılı istihbarat servislerinin casusları eliyle yapıldı. Bu bağlamda şu soruyu yöneltmek isterim: Tatlara [Kafkas Yahudileri] ve onların ailelerine saldırmaya çalışarak Filistin’e yardım edilebilir mi? Tatlar, yeri gelmişken, Dağıstan’da adı olan bir millettir. Filistin’e yardım ancak bu trajedilerin arkasındakilerle mücadele edilerek yapılabilir. Biz, Rusya, onlarla özel askeri harekât kapsamında mücadele ediyoruz, bizzat onlarla; hem kendimiz için, hem de gerçek, hakiki bir hürriyet isteyenler için.’’
Vladimir Putin, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı, 30.10.2023
Evvela, çok yakın zamanda yaşananlar ile şöyle bir hafıza tazeleyelim:
Rus Hava Kuvvetleri’nin karadan Suriye ordusunu desteklemek suretiyle, İdlip ve Halep saldırılarında, 80 bine yakın insanı göçe zorladığı olayların ertesinde, Ruslar, İran ve Hamaslı yetkililerin buluşmalarına Moskova’da ev sahipliği yaptılar. Takip eden süreçte ise Dağıstanlı bu kitlenin mevzubahis eylemi dünden bu yana gündemin ilk sıralarına oturdu. Olaylar cereyan ederken, Putin’in ‘My Jewish Friends’ dediği isimlerden olan Rusya Yahudi Cemaatinin Baş Rabbi’si Berl Lazar’dan sıcağı sıcağına şu açıklama geldi:
"Dağıstan'daki olayların arka planında, farklı inançlara sahip inananları, aşırılıkçılara engel olmak, çokuluslu Rusya halkları arasındaki dostluk köprülerini yakmasını önlemek için mümkün olan her şeyi yapmaya çağırıyorum; çünkü bu köprüleri yeniden kurmak kolay olmayacak.
Rusya'da, Tanrı'ya şükür, farklı halklar, inançlar ve kültürler arasındaki ilişkiler benzersizdir. Yüzyıllardır karşılıklı saygı ilkeleri üzerine inşa edilmişlerdir. Ancak son birkaç gündür yaşananlar bu geleneksel dostluğun bir güç testinden geçmesi gerektiğini gösteriyor. Kardeşlerimize ve dostlarımıza sesleniyorum: Rusya'yı yaşamak için iyi bir yer haline getiren bu eşsiz karşılıklı saygı ve destek iklimini korumak için herkes mümkün olan her şeyi yapmalıdır.’’
Berl Lazar, Rusya Federasyonu Yahudi Cemaati Baş Rabbi’si, 30.10.2023
İnsan düşünmeden edemiyor doğrusu; her şeyi yapmaktan kastı nedir? Yazının devamında Rabbi Lazar’ın bu sözlerine geri dönmek üzere, buraya bir noktalı virgül koyuyorum.
Hali hazırda saldırganların tedhiş eylemi sürmekte iken, Stavka rejimini Dağıstanlı Müslümanları ezerek asayişi sağlamaya davet edenler de söz konusuydu. Akabinde Dağıstan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sergei Melikov, Kiev kaynaklı sosyal medya hesaplarından yapılan provokatif yayınları işaret ederek, “Rusya’nın düşmanları tarafından, Dağıstan’dan ve İslamdan da uzak aşırılıkçı kaynaklar, ne yazık ki kimi ateşli kafaların karşılık verdiği militan çağrılar yayıyorlardı,” dedi. Aynı günün sabahında, daha gün ışırken zehir zemberek şu açıklamayı da yayınladı;
Yine Hazal Yalın çevirisiyle sizlere aktarıyorum:
‘‘Bugün Mahaçkale havaalanında toplananların eylemi kanunun ağır şekilde ihlalidir! Hiçbir yasak eylemde bulunmamış silahsız insanları kalabalık halinde beklemekte cesaret filan yok. Havaalanı bölgesine dalmakta kararlılık filan yok. Tanımadığın insanlara küfürler yağdırmakta, elini ceplerine sokmakta, kimliklerini kontrol etmeye kalkmakta şeref filan yok! Yurtdışında tedaviden geçmiş kadın ve çocuklara saldırmakta iyi niyet filan yok.
Bugünkü kaosa katılan herkes, davranışlarıyla, vatanımızın güvenliği için 1999’da uluslararası teröristleri Dağıstan’ın kapısında durdurarak ve bugün hemşerilerimiz cumhuriyeti onuruyla temsil edip, özel askeri harekat bölgesinde Nazilerle mücadele ederken, hayatını verenlerin sırtına bıçak sapladılar.
Bütün Dağıstanlılar, haksız kişilerin ve siyasetçilerin eylemleri sonucu mağdur olanların acılarını anlıyor ve Filistin'de barış için dua ediyor. Ama havaalanımızda olanlar çok çirkin ve kolluk organlarının gerekli değerlendirmesini de almalı! Ve bu muhakkak yapılacak!’’
Sergei Melikov, Dağıstan Cumhurbaşkanı, 30.10.2023
Takdir edersiniz ki, Rusya’nın uluslararası rakiplerine çeşitli fırsatlar doğmadı da değil. Mesela, İngilizlerin bütün medya güçlerini kullanarak ‘Rusya-İran-Çin: Doğu’nun Şeytan Ekseni’ argümanını yeniden dolaşıma çıkartabilecekleri türden bir eylemdi bu. Gelgelelim olayın görüntülerini ━ bir sebepten ━ ajitasyona mahal vermeden, olağanca objektif yansıtmayı tercih ettiler.
Buraya kadar bu olayların zahiren bizlere gösterdiği resmin genel özeti şudur:
Eğer Putin rejimi bundan sonra Dağıstanlı Müslümanlar üzerinde baskı unsurunu ‘gereğinden fazla’ arttıracak olsa, Filistin duyarlılığını törpüleyecek şekilde hamlelerde bulunmayı tercih etse, bu Ortadoğu halklarına verdiği mesajları zayıflatacaktır. Üstelik 2023 bahar ayları itibariyle güncellenen Rus Dış Politika Belgesi gereğince, İslam Dünyası ve Müslüman topluluklarla ilişkilerini derinleştirmek, Rusların öncelikli misyonlarından birisi iken.
Yeri geldiğinde de sıklıkla tekrar ettikleri; Rusların ve Müslüman toplulukların sahip olduğu geleneksel olarak yakın ve güvene dayalı ilişkilerini geliştirme argümanına da zarar verir elbette bu durum. Yok eğer, bu türden hamlelerde bulunmaz ise, bir çok farklı kimlikten oluşan Rusya Federasyonu içerisinde kendi başına dert çıkması, huzursuzluğun artmasına sebebiyet vermiş olma ihtimali de söz konusudur.
Putin de zaten konuşmasında bu noktanın altını ısrarla çizdi;
‘‘Muharebe meydanında sonuç alamayınca bizi bölmek, Rusya söz konusu olunca içeriden zayıflatmak ve nifak ekmek istiyorlar. Rusya’nın küresel ve bölgesel problemlerin çözümüne, bu kapsamda Yakındoğu’da siyasi çözüme katılmasından da memnun değiller. Birileri onların talimatlarına uygun davranmadığında ya da konuşmadığında hiç memnun olmuyorlar. Onlar sadece kendi münhasırlıklarına, kendilerine her şeyin mübah olduğuna inanıyorlar. (…)
Bütün federal bölgelerin başkanlarının, kolluk organlarının ve istihbaratın yöneticilerinin dikkatini, Rusya’nın anayasal düzeninin, yurttaşlarımızın hak ve hürriyetlerinin, milliyetler ve dinler arasındaki uyumun korunması için katı, zamanında ve net eyleme geçme zaruretine çekmek istiyorum.’’
Vladimir Putin, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı, 30.10.2023
Bu sebepten Rusya içerisinde bu türden olayların bir daha tekrar etmemesine azami çaba gösterilmesini istiyor Putin. Hali hazırda, olayların ertesi günü, 60 kişinin tespit edilip tutuklandığı Rusya İç İşleri Bakanlığı tarafından resmen duyuruldu.
Dediğim gibi zahiren resim bu. Gelin biraz da bâtınına bakalım:
Dağıstan’ın bulunduğu coğrafi konum itibariyle İsrail’in Hazar bölgesinde en yakın müttefiki olan Azerbeycan ile komşu olduğunu, İsrail’in Gazze’de soykırıma varan kollektif cezalandırma eylemleri başladıktan sonra, İsrail ile Azerbeycan ve Kazakistan arasında yaşanan petrol ticaretinin, özellikle Avrupa’da yükselen Filistin yanlısı muhalefetin de gündemine gelişini göz önünde bulundurarak sorar isek; Mahaçkale’de olanlar, Rusların kendi kendilerine hazırlamış oldukları bir gösteri olabilir mi? Biraz riskli ama riskleri gayet hesap edilmiş, gözetilmiş, yerel otoriteleri de tabiri caizse kontrpiye bırakacak türden bir hamle?
11 farklı saat diliminin olduğu çok geniş coğrafyasında, farklı farklı bir çok Müslüman milletin yaşadığı Rusya Federasyonu, 2004 Çeçen savaşından sonra, bugün gelinen durumda, Çeçenleri, özellikle de radikal unsurlarını, nasıl kendisine bağlamış durumda ise, Dağıstanlılar içerisinde de radikalleşmeye müsait unsurları kendilerine bağlamamış mıdır?
Çeçen savaşçılardan kurulan bir NEO-PMC örgütü olan AKHMAT teşkilatının Komutanı Apti Alaudinov da zaten Dağıstan'da yaşanan bu olay hakkında şu açıklamayı yaptı;
‘’Eğer insanlara iyi ya da kötü, sadece milliyetlerine göre farklı davranmaya başlarsak, o zaman İsrail gibi faşist, siyonist bir hükümete dönüşürüz, Ukrayna'da savaştığımız kişilere dönüşürüz. Çeçenistan'da çok sayıda Yahudi yaşıyor, Akhmat'a hizmet ediyor ve bizimle omuz omuza savaşıyor. Eğer onlara sadece milliyetleri nedeniyle kötü davranmaya başlarsak, o zaman bizi bu faşistlerden daha iyi yapan nedir sorusu ortaya çıkar? İsrail'den daha iyi mi? Ben bunun doğru bir yol olduğunu düşünmüyorum. Filistin'den kardeşlerimiz size gelirse onlara iyi davranın. Savaştan kaçan Yahudi kardeşlerimiz size gelirse onlara da iyi davranın. Bunlar siviller, asker değiller. Kötü milletler yoktur, sadece kötü insanlar vardır.’’
Alaudinov’un Çeçen Müslümanların sesi olarak Dağıstanlı Müslümanlara seslenirken itidal çağrısı yapması neye işarettir? Olaylar sürerken, benzer bir itidal çağrısı Dağıstan Baş Müftüsü Şeyh Ahmed Afandi’den de geldi. Vatandaşlara havalimanındaki huzursuzluğu durdurmaları çağrısında bulunarak sabır diledi; “Bugünkü eyleme gelince: yanılıyorsunuz. Bu sorun bu şekilde çözülemez. Öfkenizi çok acı bir şekilde anlıyor ve algılıyoruz. Ancak bu tür seçenekleri durduramazsınız. Bu sorunu farklı şekilde çözeceğiz. Mitinglerle değil. Sizin için azami sabır ve sükunet gerekli." dedi Müftü Afandi.
Peki o halde soralım; Rus otoriteler, Dağıstan’da olaylar başlar başlamaz, yerel otoritelerden bölgeye yeteri miktarda kuvvet sevkedip olayları bastırmalarını isteyemez miydi? Elbette isteyebilirler ve bu olaylar rahatlıkla bastırılabilirdi. Ama tenezzül dahi etmediler. Çünkü Müslümanlara zulmeder görünmek istemediler. Bu imajı vermek istemediler.
Tekrardan Putin’in konuşmasına dönelim;
Tekrar ediyorum: hakikat şudur ki, Rusya ne kadar güçlü olursa, toplumumuz ne kadar kenetlenmiş olursa, kendi milli menfaatlerimiz kadar, Batının yeni sömürgeci siyasetinin kurbanı olan halkların menfaatlerini de o kadar etkili savunabiliriz. (…)
Bir kez daha altını çizmek isterim ki bağımsızlık ve egemenliği için mücadele eden herkesin mevzilerini de tahkim ediyoruz!
Öte yandan, görebilecek olan gözler için başka bir fotoğrafı, yeterince sergilediler. Rusya’nın kendi topraklarında huzursuz bir kitlenin varlığı ile uğraşmak zorunda kalabileceği imajı ! İşte tam bu sebepten, olayların önce kendi halinde bırakılıp arkasından tutuklamaların gelmiş olması aslında başka şeyler anlatıyor.
Bu noktada, Rusya Başbakanı ve Rus Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitri Medvedev’in en son yaptığı açıklamayı, AB Komisyon Başkanı Ursula Von Der Layen’i işaret ederek sarfettiği oldukça dikkat çekici sözlerini göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerekliliği doğuyor.
‘‘AB, Rusya'yı uzun vadeli bir stratejik ortak olarak kaybetti, artık komşu bile değiliz, gerçek düşmanlarız...
Moskova ve Washington er ya da geç bir anlaşmaya varacak, ancak "Avrupa'nın yaşlı hanımı" yakında yok olacak.’’
Hatırlarsınız, Mahaçkale’de yaşanan bu kitlesel eylemden daha bir kaç gün önce, Londra’da Avam kamarasında yaptığı konuşmada, ‘Putin kaybedecek, haliyle Hamas da diyen İngiltere Başbakanı Richie Sunak’a cevap, Hamas Polit Bürosundan "Rusya'yı en yakın dostumuz olarak görüyoruz" şeklinde gelmişti.
Perspektifi biraz genişletip bakarsak, özellikle Gazze’de yaşananlardan sonra Avrupa sokaklarında, en yoğun olarak Birleşik Krallığın başkenti olan Londra’da oluşan tepkilerin boyutlarını düşünürsek, bu eylem sayesinde Ruslar, ‘bakın tutmakta zorlanabileceğimiz, bugün burada yarın Avrupa’da, sizlerin etrafınızda böyle öfkeli Müslüman kitleler olur’ mesajını vermek suretiyle, tehdit algısını yükseltmiş olmuyorlar mı?
Dağıstanlıların ellerinde Filistin bayrakları ile yaptıkları bu tedhiş eyleminin bir mesaj-taşıyıcı rolü olduğunu görmek çok zor olmasa gerek.
Düşünmeye davet: Sadece 29 Ekim 2023 günü, Avrupa’dan Ortadoğu’ya, ABD’ye ait 50 tane askeri nakliye uçağının uçtuğu bilgisi dolaşımda iken, Ruslar, bu gösteri mahiyetinde eylem ile kendileri için hangi önemli mesajı iletmiş olabilirler?
İlginçtir, Mahaçkale’de bu olaylar yaşanmakta iken, CBS’de yayınlanan programda Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı Kamala Harris, İsrail-Hamas savaşı ve genel olarak Ortadoğu’da yaşanan durum hakkında Biden hükümetinin söylemlerini ve aldığı pozisyonu net bir şekilde tekrar etmekteydi. "İsrail'e ya da Gazze'ye muharip birlikler göndermeye kesinlikle niyetimiz ya da herhangi bir planımız yok" dedi Harris, hali hazırda üç tane uçak gemisi ve uçak gemisi görev grubunu Doğu Akdeniz’e göndermişler iken.
Amerika Birleşik Devletleri, Kamala Harris’in de dillendirdiği gibi, İsrail’e diplomatik desteğinin yanında silah desteği de vermeye devam edecek hatta askeri yığınak yapması gerektiğinde de bu durumu değerlendirecektir. Malumunuz, Suriye ve Irak’ta mevcut üslerine gün aşırı saldırılar düzenlenmekte, ABD ordusu kısmen bazı askeri personelini tahliye etmektedir.
Fakat Rusların bu Mahaçkale hamlesi, gerekli gördükleri mesajın NATO Avrupa Komutanlığına iletilmiş olduğunu düşündürtmektedir. Çünkü Harris’in bahsettiği mühimmat transferleri Avrupa’dan gerçekleşmektedir.
Bu sonuca nasıl rahatlıkla ulaşabiliriz peki?
Ertesi gün Rusya Devlet Başkanı Putin’in konuşmasında sarfettiği ve yine Hazal Yalın çevirisi ile okuduğumuz şu cümlelere gereken dikkati vererek;
‘‘Altını çizmek isterim: Yakındoğu’daki duruma bizim yaklaşımımızda, Batının yaklaşımından farklı olarak, asla bencillik, entrika ve ikili oynama olmadı. Biz her zaman tutumumuzu açıklıkla beyan ettik ve ediyoruz, bu tutum yıldan yıla değişmiyor. Çatışmanın çözümünün anahtarı egemen, bağımsız bir Filistin devletinin, eksiksiz bir Filistin devletinin yaratılmasıdır. Bunu hem Filistin hem de İsrail yönetimine açıkça, dürüstçe ve defalarca söyledik.
Kutsal topraklarda kalıcı bir barışa ihtiyaçları yok, onların Yakındoğu’da devamlı bir kaosa ihtiyaçları var, bu yüzden akan kanın durması için Gazze şeridinde derhal ateşin kesilmesinde ısrar eden, krizden asalaklık etmek değil, krizin çözümüne gerçek bir katkı sunmaya hazır olan ülkeleri her tür yöntemle itibarsızlaştırıyorlar. Uluslararası toplumun tutumunu açıklıkla ifade eden BM bile saldırılara, gerçek bir taciz ve itibarsızlaştırma girişimlerine maruz kalıyor. (…)
Yeri gelmişken, o Birleşik Devletlerin yönetici çevrelerinde herkes biliyor mu bunu, emin değilim: İsrail vatandaşlarını güya o kadar önemseyenlerin Ukrayna istihbarat örgütlerinin Rusya’da pogromlar ateşlemeye çalışıyorlarsa eğer, neyle iştigal ettiği üzerine bir soruşturma yürütmesi hiç fena olmazdı. Pislik, hepsi bu! Başka türlü söylemek mümkün değil.
Vladimir Putin, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı, 30.10.2023
Meali özetle şudur: ‘‘Gözünüzü budaktan esirgemeden silah ve mühimmat taşıyorsunuz, amma velakin, bu mühimmatlar Avrupa’daki depolarınızdan aktarılıyor, Londra ve/veya Brüksel, havalanlarınızdan cayır cayır askeri uçaklar ━ uçaklar… uçak! ━ Ortadoğu’ya mühimmat taşıyor, fakat Brüksel Havaalanı Brüksel’de kalıyor ve AB ofisleri yerlerinde duruyor’’
Nümayişin telif sahibi Ruslar, mazrufu dolu bir zarfı postaya verdikten sonra, Rabbi Lazar’ın da özellikle vurguladığı üzre, kendi topraklarında iç huzursuzluğa sebep olmamasını sağlayacak şekilde bu olayın üstesinden ustalıkla geldiler, Rabbi’nin dediği gibi her şeyi yaparak, fakat “gerektiği kadarıyla” hallettiler.
Denilebilir ki, hayır, bu ileri sürdüğün argüman tamamen yanlış; bu bir aşırı okumadır. Dağıstanlı Müslümanların bu tedhiş eylemi kati surette Rus servisleri ile alakası kurulabilecek türden bir olay değildir, bilakis hem Kremlin Sözcüsü Peskov, hem de Başkan Putin doğruyu söylemektedir; Rusya’ya karşı dış güçler tarafından Rusya’nın içeriden karıştırılması için planlanmıştır bu eylem.
Filhakika, argümanın sağlamasını yapmak zannedildiğinden daha kolay olacaktır. Madem Ortadoğu’da yaşanan olaylar yüzünden Rusya içeriden karıştırılmak istenmekte, benzer olaylar, özellikle Müslümanlar ve Yahudiler arasında ne kadar sıklıkla tekrar edecek?
Bu sorunun da cevabı aslında hem Peskov’un açıklamalarının satır aralarında hem de Putin’in konuşmasında gizlidir;
Putin ise konuşmasında bize bu sağlamayı yapabilmemiz için şu vektörü sunuyor;
‘‘Doğruyu ve adaleti gerçekten savunanlar, Batının teşvik ettiği kötülük ve baskıyla, ırkçılık ve neo-nazizmle mücadele edenler şimdi cephede: Donetsk’te, Avdeyevka’da, Dinyeper’de çarpışıyorlar. Tekrar ediyorum: askerlerimiz ve subaylarımız. Gerçek bir erkeğin, gerçek bir savaşçının tercihi, eline silah alıp kardeşlerinin yanında saflara katılmaktır. Rusya’nın kaderinin, bütün dünyanın kaderinin, bu kapsamda Filistin halkının geleceğinin de tayin edildiği yerde olmaktır.
Bütün federal bölgelerin başkanlarının, kolluk organlarının ve istihbaratın yöneticilerinin dikkatini, Rusya’nın anayasal düzeninin, yurttaşlarımızın hak ve hürriyetlerinin, milliyetler ve dinler arasındaki uyumun korunması için katı, zamanında ve net eyleme geçme zaruretine çekmek istiyorum.’’
Vladimir Putin, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı, 30.10.2023
Sözün özü, bu türden olayların kolay kolay tekrar etmeyeceğini öngörebiliriz.
Ammavelakin, Rusya, zahiren kendi topraklarına dair Ortadoğu’da yaşanan ve yaşanması kuvvetle muhtemel olaylar üzerinden kendisi için bir tehdit durumu tanımlamaktadır ve Ortadoğu üzerindeki faaliyetleri için, bu zemin dairesinde ön alma halinde olduğunu, bölgesel eylemlerini de kendi sınırları içerisinde yaşayan topluluklara bu zeminde meşrulaştıracağını söylemektedir. Ayrıca kendi iç siyasi dinamiklerinde, teşbihte hata olmaz, vidaları istediği gibi sıkacağının, istisna devletine uygun eylemlerde bulunabileceğinin önsemelerini sunmaktadır.
Ve dahi, bâtınen, yukarıda tarif ettiğim gibi, AB elitlerini tehdit edecek başka mesajları, iş bu kullandığı enstrumanların içerisine ustalıkla yerleştirmektedir:
Avrupa’dan Ortadoğu’ya doğru yapılmakta olan tüm lojistik operasyonların farkında olunduğu ve bedelinin öfkeli kalabalıklar eliyle ödetilebileceğini bu şekilde belli etmek, operasyonları yürütenleri değil ama o ülkelerin siyasi otoritelerini yeterince stres altına sokmak anlamına gelir. Ana akım Britanya medyalarının da Mahaçkale olayını oldukça profesyonel ve objektif bir habercilik diliyle, pek ajitasyona imkan sağlayacak malzemeler kullanmadan yayınlamış olmasının sebebi budur.
Kıssadan hisse; iş bu vakıadan alınacak ders şudur:
Aniden patlak veren kitlesel olayları izlerken nasıl ve nerede ortaya çıktığını irdelemek kadar, hatta kimi zaman ondan daha önemli olarak, nasıl sona erdiğine de dikkat edilmelidir. Sorumlu devletin güvenlik kuvvetlerinin şiddet kullanarak bastırıp bastırmayacağı ve/veya olaylar yaşanırken aksında başka ne türden alakalı gelişmeler olacağının üzerinde yeterince durabilmek gerekir.
Dünyanın insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar birbirine bağlı olduğu günümüzde, olayları sadece tekil ve kendi başınalıklarıyla incelenmekle yetinmemek gerekir. İndirgemeciliğin artık kavrayışımıza yeteri kadar hizmet etmediği tarihin bu oldukça kritik tünelinde, herhangi bir olayı dahi ele alırken, o olayı bir sürecin parçası olarak değerlendirebilmeli, ilintili tüm ayak izlerini takip ederek süreçlerin karakterini okumaya yönelinmelidir.
Mahaçkale’de olduğu gibi, aniden patlak vermiş kitlesel bir eylemin ne kadar organik olup olmadığı işte bu tarif etmeye çalıştığım sürecin karakterinin yansımalarından belli olur, filhakika olayın içine yerleştirilen hamleler ve mesajların sahipleri ile muhataplarını da, vak’ayı eğer hakkını vererek bir süreç analizi olarak ele alabilirsek, okuyabiliriz.
Çünkü bütün, kendisini oluşturan parçaların tamamından daha başka bir şey olduğu kadar, o parçaların içerisinde kendi izleklerini de yaşatır.