Simon Tisdall: "Tek Sorumlu Netanyahu. Derhal gitmeli!"
''Savaşın ortasındaysak, Netanyahu işleri daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramayan tek sorumludur. Derhal gitmeli'' diyen The Guardian editörü, 'Bibi Doktrini'nin çöküşünü resmediyor.
Editörden;
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, ‘‘Hamas’ı yok edeceğiz, bu zaman alacak, yok ettikten sonra diğer düşmanlarımızın peşine düşeceğiz’’ açıklaması ile İsrail’in Gazze’ye kara harekatına en yakın zamanda başlayacağını duyurduktan sonra, kendisine atfedilen kısaltma ismi ile anılan ve Filistinliler olmadan Orta Doğu'da barış yapmanın mümkün olduğunu ileri süren ‘Bibi Doktrini’ adlı tezini düşündüm.
Ortadoğu’nun yeni büyük oyuncusu Çin’in, Suudi Arabistan ve İran’ı barıştırıp aynı masada buluşturmasının karşılığında, ABD, gerekli güvenlik garantilerini sunarak İsrail-Suudi Arabistan normalizasyon görüşmelerinin ilerlemesi için yüksek tondan ısrar etmekteydi. Özellikle Nisan 2023’ten itibaren başkan Biden’ın güvenlik politikaları danışmanı Jack Sullivan’ın bölgeye yaptığı geziler dikkat çekici bir trafik içeriyordu. Fakat tüm çabalara rağmen, Kral Selman’ın ‘‘Filistin meselesi hallolmadan normalleşme görüşmeleri sürmeyecektir’’ açıklamasını yapıp süreci tamamen durdurmasını, bölgeyi ve dünya siyasetini derinlemesine takip edenler kalın puntolarla not etmiştir zaten.
Hemen akabinde, Mısır’ın İsrail’e, 7 Ekim günü gerçekleştirilen terör eylemlerine dair bir hareketlenmenin olabileceğini olaydan 10 gün kadar önce istihbar etmesine rağmen, Hamas, ne tesadüf hem Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in doğum gününe, hem de 1973 Yom Kippur savaşının tarihine denk gelen o pazar sabahında, İsrail güvenlik bürokrasine göre bugüne kadar inşa edilen 'en karmaşık proje' olarak nitelendirilen, sensörlerle donatılmış bir yeraltı duvarı üzerinde yerin altı metre yüksekliğinde bir yerüstü kalkanı ve deniz saldırılarını tespit eden bir deniz bariyerine sahip olan ‘Gazze Bariyeri’ni dahi kolaylıkla aşarak saldırılarını dünyanın gözü önünde gerçekleştirdi.
Napoli Uluslararası Gazetecilik Ödülü sahibi, İsrail basınının en büyük iki amiral gemisinden biri olan Haaertz haber departmanının eski yönetisi Meron Rapoport, tarihin bu kesitinde tüm süreci şu sözlerle yorumlamakta;
‘‘Yüzlerce militan, hiçbir engelle karşılaşmadan sınırı geçip ordu mevzilerini işgal ederken ve düzinelercesi, 28 mil uzaktaki İsrail toplumuna sızarken, İsraillilerin hayatlarını tehdit eden çatışmanın, mümkün olan en açık, acı ve kanlı bir şekilde olduğunu ilan eden Hamas’tı. Filistinlilerle yaşanan çatışmalar ve Filistin sorununun, Riyad veya Abu Dabi üzerinden aşılabileceği veya İsrail'in yeterince engelleyici bir duvar örmesi halinde Gazze'de hapsedilen 2 milyon Filistinlinin yok olacağı düşüncesi, şu anda korkunç bir hızla paramparça olan bir yanılsamadır.’'
Bibi Doktrinine dair söylediklerine tamamen katılıyorum. Elbette ki, hem Netanyahu hükümetine, hem de dünyaya Filistin ve Filistin siyasetinde aktif unsurlar olmadan Ortadoğu için herhangi bir normalleşme programından söz edilemeyeceğini Hamas hatırlatmak istedi de denilebilir. Fakat bu kadar vasat bir yorum yapmak ile yetinecek değilim, halihazırda Hamas’ın bizzat Netanyahu hükümeti tarafından da desteklendiği, yine aynı basın kuruluşu tarafından, deyim yerindeyse manşete taşınmış iken.
“Bir Filistin devletinin kurulmasını engellemek isteyen herkes Hamas'a destek çıkmak ve Hamas'a para aktarmak zorundadır.
Bu bizim stratejimizin bir parçası.” Benjamin Netanyahu, Mart 2019
Bu sebepten, konunun çok katmanlı jeopolitik boyutları her ne kadar en belirleyici çerçeveler olsa bile, evvela, daha gerçekçi bir saha okumasına ihtiyaç olduğunu düşünmekteyim. The Guardian Editörlerinden Simon Tisdall da bu zaviyeden bakıyor ve sizinle çevirisini paylaşıyor olduğumuz köşe yazısında “Şu anda olağanüstü tehditkâr ve karmaşık bir güvenlik durumu söz konusu. Bir sonraki adımını düşünen İsrail'in Gazze'deki seçeneklerinin hepsi kötü. Bu noktada Hamas ile müzakere fikri bile iğrenç’’ diyerek, Bibi Netanyahu’nun bir an önce görevden el çektirilmesini talep ediyor.
Savaşın ortasındaysak, Benjamin Netanyahu işleri daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramayan tek sorumludur. Derhal gitmeli
Orijinal Adı; “In the midst of war, Benjamin Netanyahu is a liability who can only make things worse. He must go” ⑊ Simon Tisdall ⑊ 9 Ekim 2023, The Guardian
Sözümona uluslararası toplum da İsrail-Filistin konusundaki ihmalini telafi etmelidir: Ateşkes sağlanmalıdır
Benjamin Netanyahu neden hala İsrail'in başbakanı? İsrail-Filistin bölünmesinin her iki tarafındaki diğer tüm siyasi liderlerden daha fazla, bu korkunç felaketi hazırlayan gerilim, ayrışma ve öfke sarmalının sorumlusu odur. İsrailliler ve Filistinliler feci bir şekilde yeniden savaş halindeler. Oysa Netanyahu'nun ilk görevi böyle bir olasılığı önlemekti. Bu konuda fena halde başarısız oldu ve eşi benzeri görülmemiş sayıda sivilin ölmüş olması, başarısızlığının ölçüsüdür. Güvenlik sözü verdi. Bir gözyaşı denizi yarattı. Eğer birazcık namusu, birazcık utanması kaldıysa, kaçınılmaz soruşturmayı beklememeli. Derhal istifa etmelidir.
Netanyahu'nun uzun siyasi kariyeri korku ve çatışma ile özdeşleşmiştir. Şimdi, tipik olarak, hafta sonu Hamas'ın korkunç saldırısına verdiği intikamcı yanıt, daha fazla şiddet, daha fazla gerilim vaat etmektir. İsrail'in hava bombardımanı şiddetlenir ve kara kuvvetleri kitlesel olarak bölgeye yığınak yaparken Gazze'nin kuşatma altındaki halkını evlerini terk etmeleri konusunda uyarıyor. Ama her taraftan kuşatılmış durumdalar. Nereye gidebilirler? Denize mi? Bu mantıklı, insani ya da sürdürülebilir bir politika değil. Netanyahu'nun iktidarda kalmaya devam etmesi, kendi hatalarını haklı çıkarmak ve mazur göstermek için mücadele etmesi işleri daha da kötüleştirecektir.
Netanyahu ve onun suçlu, kasten kışkırtıcı, aşırı sağcı koalisyon ortakları anlamasa bile pek çok İsrailli bunu gayet iyi anlıyor. Sol eğilimli Haaretz gazetesinin başyazısı kızgınlıkla kaleme alınmış: “Engin siyasi deneyimi ve güvenlik konularındaki yeri doldurulamaz bilgeliğiyle övünen başbakan, bir ilhak ve mülksüzleştirme hükümeti kurarken İsrail'i bilinçli olarak sürüklediği tehlikeleri tespit etmekte tamamen başarısız oldu.” Netanyahu “Filistinlilerin varlığını ve haklarını açıkça görmezden gelen” bir politika benimseyerek çatışmayı kaçınılmaz hale getirdi.
Filistinlilerin öfke patlaması beklenmedik bir şey değildi. Aylardır, Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir gibi aşırılık yanlısı bakanlar tarafından kışkırtılan sağcı İsrailli yerleşimcilerin cezasızlıkla hareket ettiği Batı Şeria'da neredeyse her gün yaşanan ölümcül şiddetin ardından gelmekte olan bu patlamaydı. Netanyahu'nun müzakere edilmiş herhangi bir "barış süreci" düşünmeyi reddetmesi bağlamında ele alındığında, yasadışı yerleşimlerin durmaksızın genişlemesi ve El Aksa Camii'nin bulunduğu Tapınak Tepesi'ndeki Yahudi varlığının artması, için için yanan ateşe benzin döktü.
Böylesine dehşet verici alametler varken, asıl sürpriz patlamanın zamanlaması, yeri -İsrail'in güneyi- ve ölçeği, Hamas tarafından gerçekleştirilen toplu rehin alma eylemi ve İsrail siyaset ve güvenlik kurumlarının acı verici bir şekilde aşikar olan hazırlıksızlığıydı. Otopsiler başladığında Netanyahu, geçmişte olduğu gibi, suçu yaklaşan fırtınayı öngöremeyen askeri ve istihbarat şeflerine atmaya çalışabilir. Bir başka çarpıcı başarısızlık da İsrail'in 1,1 milyar dolarlık, 65 km uzunluğunda, altı metre yüksekliğindeki devasa Gazze Bariyeri idi ki saldırganlar bunu kolaylıkla aştı. Yine de güvenliğin nihai olarak bağlı olduğu şey demir yığınları ve dikenli teller değil, ülkenin başbakanıdır.
İsrail'in 1973 Yom Kippur savaşından bu yana yaşadığı en büyük krizle (BM büyükelçisinin deyimiyle “İsrail'in 11 Eylül'ü” ) yüzleşmek üzere bir ulusal birlik hükümeti kurulması için gayrı resmi görüşmeler başladı bile. Bazıları böyle bir anda lider değiştirmenin zayıflık göstergesi olacağını savunuyor. Ancak yargı "reformları" nedeniyle son dönemde demokrasi yanlısı kitlesel protestoların başlıca hedefi olan ve uzlaşmacı cezai kovuşturmalara konu olan Netanyahu'nun parçası olduğu her hükümet sıkıntı yaşayacaktır. Netanyahu İsrail için bir yüktür, dostları için de bir utanç kaynağı. Gitmesi gerekiyor.
Bununla birlikte, İsrail'i eleştirenler tarafından acil meselenin üstü örtülmemelidir. Yaşananların hiçbir haklı gerekçesi yoktur. Hamas'ın canice, insanlık dışı eylemleri, şikayetleri ne olursa olsun, tamamen affedilemez. Görünen o ki Hamas'ın amacı maksimum acıyı yaşatmak ve ardından dünya dehşetle izlerken İsrail'i en kötüsünü yapmaya cesaretlendirmek. Hamas'ın stratejik amacı Filistin davasına yeniden dikkat çekmek ve İsrail-Arap normalleşmesine yönelik eğilimi bozmaksa, bunu çoktan başardı. Ancak bu davaya ciddi ve kalıcı bir zarar verdi.
Şu anda olağanüstü tehditkâr ve karmaşık bir güvenlik durumu söz konusu. Bir sonraki adımını düşünen İsrail'in Gazze'deki seçeneklerinin hepsi kötü. Bu noktada Hamas ile müzakere fikri bile iğrenç. Ancak örgütün, İsrail hapishanelerinde tutulan orantısız sayıdaki Filistinlinin serbest bırakılması karşılığında 100 ya da daha fazla İsrailli rehinenin serbest bırakılması için görüşmeler yapması beklenebilir. Saldırının ardındaki bir diğer önemli amaç da bu olabilir. Alternatif olarak İsrail Gazze'ye yönelik hava saldırılarını sürdürebilir, hatta artırabilir, rehinelerin hayatını riske atabilir ve ilave sivil ölümlerinden dolayı uluslararası alanda suçlanmakla karşı karşıya kalabilir.
Bir diğer seçenek de mevcut Gazze ablukasını sıkılaştırmaktır ki Savunma Bakanı İsrail'in "tam bir kuşatma" uyguladığını söylerken bu yapılıyor gibi görünmekte. Ortaya çıkan insani acılar yine İsrail'in kapısına dayanacaktır. En risklisi de, 2005'te boşalttığı bir bölgeyi yeniden işgal ederek ve kendisini uzun süreli bir şehir savaşına mahkûm ederek bir kara harekâtı düzenleyebilir. Netanyahu İsrail'in savaşta olduğunu ilan ederken Hamas'ı yok etme ve İslami Cihad gibi benzer düşünen yabancı menşeli yapıları da ortadan kaldırma sözü verdi. Bu gerçekçi olmayan bir abartı. Şayet önümüzdeki günler Gazze'nin işgalini getirirse, kuvvetle muhtemel şiddet sonsuza dek sürecek demektir.
Ateşkes ve görüşmelerin er ya da geç gerçekleşmesi şarttır ve sözüm ona uluslararası toplum İsrail-Filistin çatışmasını yıllarca ihmal etmesinin telafisini bu yolla yapabilir ve yapmalıdır. Joe Biden İsrail-Suudi normalleşmesini ve münhasır Abraham Anlaşmalarını kurtarmak istiyorsa, ABD ve Avrupa Lübnan'da Hizbullah'ı, Suriye ve Irak'ta da İran destekli İsrail karşıtı milisleri içine alan daha geniş ölçekli bir savaşı engellemek istiyorsa, Batı demokrasileri Rusya'nın (ve Çin'in) bölgesel nüfuzunu daha da arttırmasının önüne geçmek istiyorsa, Filistin sorununa karşı her iki taraftaki sertlik yanlılarını etkili bir şekilde güçlendiren bu oluruna bırakmış yaklaşıma son vermelidir.
Rishi Sunak ve diğer batılı liderlerin hafta sonunda yaptığı gibi İsrail'le ölümsüz ve sorgusuz dayanışma ilan etmek kolay ve fakat potansiyel olarak sorunludur. Rol almaları gerekir, poz vermeleri değil. Liderlik sorumluluğunu da üstlenmeli ve ne olursa olsun, mevcut, makul ve kalıcı tek çözüm olan İsrail ile barış içinde bir arada yaşayan bağımsız ve egemen bir Filistin devletini gerçeğe dönüştürme sürecine doğrudan dahil olmalıdırlar.
🌍