Teknolojinin Lordlarına Erkini Kaptırmak veya Kaptırmamak
Çin Big Tech Konusunda Neyi Doğru Yapıyor? Trump'ın aksine Xi, yeni bir iş dünyası devleri zümresinin, ülkesinin siyasi sistemini ele geçirebileceğinin gayet farkında.
Orijinal Adı; ‘‘What China Got Right About Big Tech ’’
Yazar & Yayım: Howard W.French, Foreign Policy
İlk Yayın Tarihi: 24 Ocak 2025
Çeviren ve Yayıma Hazırlayan: Uğur B.Tezgel
***
Jack Ma, beş sene evvel, sadece dünyanın en zengin milyarderlerinden birisi değildi, aynı zamanda-belki de Başkan Xi Jinping'den sonra- dünyanın en çok ismi duyulan Çinlisi olarak da görülmekteydi. 2000'lerin başlarında Ma, şirketi Alibaba etrafında bir iş imparatorluğu inşa etti ve bu şirket çevrimiçi alışverişte öncü bir dev haline gelerek önce Amazon'a meydan okudu ve sonra onu Çin'de geride bıraktı. Takriben Jack Ma birçok başka hizmete de yöneldi. Eskiden bir İngilizce öğretmeni olan Ma, artık girişimci vizyon ve yorulmak bilmez bir çabayla elde edilebilecek olağanüstü başarı ve servetin somut bir örneği haline geldi ve milyonlarca genç Çinli için, ülkelerinin Bill Gates fenomenine karşılık çıkardığı bir tür rest olarak görülüyordu.
Çin'de Ma, sürekli talep gören bir figürdü; hakkında birçok film ve televizyon programı yapıldı. Uluslararası alanda ise adeta ülkesinin gayriresmî yüzü haline geldi. Kendi hayırseverlik organizasyonunu yöneterek, özellikle Çin’in Afrika kıtasının önde gelen küresel ortağı olma yolunda ilerleyişine büyük katkıları oldu ve bu bölgeye özel bir önem verdi.
Ma ayrıca Davos’taki konuşmalarıyla da dikkat çekiyordu. İngilizce yayımlanan ve zor günler geçiren Hong Kong gazetesi South China Morning Post’u satın alarak büyük miktarda para kaybetme riskini göze alıp sömürge dönemi kökenlerine sahip eski bir yayını yeniden canlandırma ve onu küresel saygınlığa sahip Çin’in kontrolündeki bir haber operasyonuna dönüştürme iradesini de ortaya koydu.
Gelgelelim 2020 yılında tarihin en büyük halka arzlarından biri olması beklenirken Ma'nın dünyası altüst oldu. İmparatorluğu, Çin Komünist Partisi'nden gelen hamlelerin hedefi haline geldi:
Devlet yetkilileri önce Ma’nın Alibaba iştiraklarından biri olan Ant Group’un halka arzını iptal ettiler, ardından teknoloji devlerine karşı tekelcilik karşıtı prosedürleri devreye aldılar ve Ma'ya sert bir ders verip sorgulamalar için onu ‘resmi davetli olarak ağırladılar’.
Takip eden süre içerisinde artık bir zamanlar her yerde görünen bu adam neredeyse hiç görünmez oldu. Daha fazla beladan kaçınmak için ve hiç ama hiç tantana da yapmadan, Japonya'da bir tür sürgün hayatı yaşamak üzere göç etti.
ÇN: Jack Ma, Tokyo Üniversitesinde dersler vermeye 2014 senesinde başlamıştır fakat mevzubahis olaylardan sonra profesyonel yaşamını Japonya’da ikame ettirmeye başlamıştır.
Bazı yönleriyle Ma'nın hikâyesi, tamamen Çin’e özgü bir nitelik taşımaktadır. Çin Komünist Partisi’nin kontrol arzularını gözler önüne sermesiyle birlikte; zira parti, Çin’de tam anlamıyla bağımsız bir özel sektörün gelişmesini uzun zamandır engellemek için kararlı bir çaba sarf ediyor; Xi Jinping’in gücü kendi ellerinde toplamaya adanmışlığı açısından, kamuoyunda hiçbir rakibe tahammül etmeyen otoriter bir lider yönetimi anlayışının da bir görüngüsüdür.
Ma’nın ve onunla birlikte yeni yetme, aşırı zengin teknoloji girişimcilerinin itibarının sarsılması, yalnızca Çin’in siyasi ve ekonomik düzenine dair bir düzenleyici müdahale olmasının ötesinde Amerika’da Başkan Donald Trump’ın, dört yıllık bir aranın ardından yeniden iktidara dönüşüyle alakalı olarak ABD’deki siyasi gelişmelere dair önemli yansımalar da sunmaktadır.
Bu yeni nesil iş dünyası devlerini dizginlemek adına Çin liderleri, ülkenin siyaseten ve ekonomisinin geleceğine dair dikkatlice planlanmış bir stratejik tercih ortaya koydular:
Özü itibariyle Bejing, olağanüstü kârlı ve bağımsız bir şekilde hareket eden teknoloji sektörüne asla baskın bir rol tanımayacak, bu oldukça nettir.
Daha açık bir dille, bu sektörde “dokunulmaz kutsallar” olmayacak ve ne pahasına olursa olsun parti ve devlet üzerinde bir gölge oluşturmalarına izin verilmeyecektir.
Karşılaştırmalı olarak, Trump’ın yükselen rejiminde henüz bunun tam zıddı bir tablo görmekteyiz: Yönetim, zenginliği neredeyse düşüncesiz bir şekilde yücelten milyarderler topluluğundan müteşekkil. Örneğin Trump, görevinin ilk gününde, Oracle’dan Larry Ellison ve Softbank’tan Masayoshi Son gibi dünyanın en varlıklı iki ismini, OpenAI CEO’su Sam Altman ile birlikte Beyaz Saray’da bir araya getirdi. Bu buluşma, yapay zekâ altyapısını geliştirmek üzere 500 milyar dolarlık bir ortak girişim olarak tanıtılan Stargate projesinin açılışını selamlama amacı taşıyordu.
Trump’ın, bu projeye olan desteğini açıklarken sergilediği tavırların çocuksu bir basitlikte oluşu dikkatlerden kaçmadı. “Yapay zekâ şu sıralar oldukça popüler görünüyor” dedi başkan Trump, “pek çok zeki insanın üzerine yoğunlaştığı bir şey gibi duruyor.”
Şimdiye kadar Stargate projesi hakkında çok az ayrıntı biliniyor. Ancak Washington Post'un haberinden anlaşılacağı üzere, yapay zekaya büyük miktarlarda yatırım yapan şirketler, Biden yönetiminin aksine yeni Beyaz Saray'ın teknoloji devlerinin kendi kurallarını mümkün olduğunca regülasyonlardan bağımsız bir şekilde oluşturmasına büyük ölçüde izin vermeye istekli görünmesinden dolayı neredeyse başları dönüyor.
Trump'ın hedeflerinde teknoloji devlerinin merkeziliği, en iyi şekilde tek bir isimle özetlenebilir: Elon Musk.
ABD'nin en zengin ve güçlü iş insanlarının çoğu, Amazon'un kurucusu Jeff Bezos da dahil olmak üzere Trump'ın göreve başlama törenlerine katıldı ve bu etkinliklere finansal destek sağladı. Ancak Musk, Trump onu hükümeti küçültmek ve geleneksel kurumsal çerçevenin dışında düzenlemeleri basitleştirmek için görevlendirdiğinden beri sahneyi domine eden isim oldu.
Bu durumun "çıkar çatışmaları" endişelerini beraberinde getirdiğini söylemek, Musk ile Trump arasındaki olağanüstü ortaklığı anlatmaya yetmez. Xi’nin Çin’inin aksine, Musk ve büyük teknoloji sermayesi, iş dünyası ile devlet arasındaki çizgileri silikleştiriyor.

Musk'ın başında olduğu Devlet Verimliliği Departmanı (DOGE), artık resmen ABD hükümetinin bir parçası haline geldi.
Başlangıçta DOGE'nin Musk ve Vivek Ramaswamy tarafından ortak yönetilmesi planlanmıştı. Ancak yineWashington Post'un haberine göre, ikilinin vizyonları çatıştı ve Musk'ın görüşü galip geldi:
Ramaswamy yasal stratejiler ve düzenleyicilik hususunda, devleti daha çok önceleyen bir yaklaşımı savunurken Musk, teknolojiyi verimlilik çabalarının merkezine yerleştirmeyi hedefliyordu. Ziyadesiyle Elon Musk dünyayı sarsan servetini teknoloji sayesinde inşa etti.
Trump için çalışırken elde ettiği devlet verilerine erişiminin ve peşinden koştuğu teknolojik araçların onu muazzam şekilde zenginleştireceğini düşünmek yanlış olmaz. Göreve başlama töreninde Musk, şirketi SpaceX'in uzun süredir hedefi olan "insanları Mars'a indirme" hayalini ulusal bir proje olarak tanıttı ve "DOGE'yi Mars'a götüreceğiz" dedi. Fakat hemen ertesi gün Musk, Trump'ın öfkesinden de hiç çekinmeden duyurulur duyurulmaz Stargate projesine dair tüm şüphelerini sıraladı.
Teknolojinin pek çok alanında olduğu gibi Musk, yapay zekada da önemli bir oyuncu. Stargate'i eleştirmesinin, kendi çıkarlarını destekleme yolu olduğunu hayal etmek zor değil.
Sonuç olarak Çin, teknoloji sektörünün dizginlerini demokrasiye olan inancından dolayı değil; zenginlik, veri, istihbarat, bilgi, ticaret ve iletişimin yeni güçlerinin bir ülkenin siyasi sistemini ele geçirebileceğini ve onu tehlikeli bir şekilde keşfedilmemiş bölgelere götürebileceğini anladığından dolayı elinde tutuyor. Ancak çok az teknik bilgiye sahip olduğu izlenimi veren Başkan Trump ise tam tersini yaparak büyük teknoloji sektörünü kucaklamış ve bu sektörün en zenginlerini kutlamıştır. Bu duruma karşı çıkılmazsa dünya bir gün bu dönemi ABD devletinin ele geçirildiği an olarak hatırlayacaktır.