Thomas Fazi: Trump'ın Kılıç Şakırdatması Yeni Bir Dış Politika Stratejisini Ele Veriyor
Büyük ölçüde hayali bir Rus tehdidine karşı koymak için ABD'nin kölesi haline gelen AB'nin, kendi topraklarının bizzat ABD tarafından tehdit edildiğini görmesi acı bir ironidir.
Orijinal Adı; ‘‘Trump’s return to the Monroe Doctrine: His sabre-rattling betrays a new foreign strategy.’’
Yazar & Yayım: Thomas Fazi, Unherd
İlk Yayım Tarihi: 9 Ocak 2025
Çevirmen, Kapak Tasarımı ve Yayıma Hazırlayan: Uğur B.Tezgel
***
Göreve başlamasına bir haftadan biraz fazla bir süre kala Donald Trump şimdiden ortalığı karıştırmaya başladı. Amerika'nın Grönland'ı ilhak etmesinin “mutlak bir gereklilik” olduğunu söyledi. Henüz Beyaz Saray'da bile olmayan seçilmiş başkan, Danimarka'nın özerk toprakları üzerinde kontrol sağlama arzusuyla ekonomik ya da askeri baskıları göz ardı etmeyi reddederek Avrupa'yı şimdiden telaşa düşürdü.
“İnsanlar Danimarka'nın Grönland üzerinde herhangi bir yasal hakkı olup olmadığını bile bilmiyorlar, ama eğer varsa, vazgeçmeliler çünkü ulusal güvenlik için buna ihtiyacımız var.”
Donald Trump, 7.01.2025
Donald Trump Jr da işin içinde. Kendisini turist olarak tanıtmak suretiyle bu hafta adayı gösterişli bir şekilde ziyaret etti; ancak kendisine Beyaz Saray Başkanlık Personel Ofisi'nin yeni gelen güçlü direktörü Sergio Gor eşlik ediyordu ve “Grönland'ı Yeniden Harika Yap” şapkaları dağıtırken görüldü.

Trump sosyal medyada “Don Jr. ve temsilcilerim Grönland'a iniyor” diye paylaşımda bulundu:
“Karşılama harikaydı. Onların ve Özgür Dünyanın emniyete, güvenliğe, güce ve BARIŞA ihtiyacı var! Bu gerçekleşmesi gereken bir anlaşma. MAGA. GRÖNLAND'I YENIDEN HARIKA YAPIN!”.
Dışlanmak istemeyen Elon Musk da X' te ağırlığını koydu ve şöyle yazdı:
“Grönland halkı Amerika'nın bir parçası olmak istiyorsa, ki umarım isterler, başımızın üstünde yerleri var!”
Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen'in “Grönland Grönlandlılara aittir” diyerek Trump'ın önerisini küçümsemesi şaşırtıcı değildir. Ancak tüm bu sevgi gösterileri, 1979'da kendi kendini yönetmeye başlayan eski Danimarka kolonisinde yükselen bağımsızlık hareketinin tam ortasına denk geldi.
Grönland Başbakanı Múte Egede, “Artık ülkemiz için bir sonraki adımı atmanın zamanı geldi” dedi. “Dünyadaki diğer ülkeler gibi biz de sömürge döneminin prangaları olarak tanımlayabileceğimiz işbirliğinin önündeki engelleri kaldırmak ve yolumuza devam etmek için çalışmalıyız.”
Egede ayrıca Trump'ın yayılmacı hedeflerine hizmet edebilecek bir gelişme olan olası bir referandum fikrini de dile getirdi.
Grönland Parlamentosu Başkanı Múte Egede’nin 1 Ocak 2025 tarihli Yeni Yıl konuşması:
Sevgili yurttaşlarım,
Olaylı bir gün sona erdi ve yeni bir yıla başladık. Hepinizin yeni yılı kutlu olsun. Öncelikle Grönland'daki tüm vatandaşlarıma geçtiğimiz yıl için teşekkür etmek istiyorum ve umarım hepiniz yeni yıla iyi bir şekilde girmişsinizdir.
Yeni bir yıla genellikle heyecanla ve yenilenmiş planlarla başlarız. Zira yeni yıl yeni fırsatların ve yeni perspektiflerin kapısını açar. Her birimiz yeni bir yılın eşiğinde olduğumuz gibi, ülkemiz de yeni bir zamanın ve yeni fırsatların eşiğindedir. Yeni fırsatlar, geleceğimizi ve ülkemizi geliştirmek ve şekillendirmek için bizi yeniden çalışmaya zorluyor. Dünyanın geri kalanıyla olduğu gibi, özellikle komşu ülkelerimiz ve dostlarımızla daha güçlü işbirlikleri geliştirmek için adımlar atmalıyız.
Artık ülkemiz için bir sonraki adımı atma zamanı gelmiştir. Dünyadaki diğer ülkeler gibi, sömürge döneminin prangaları olarak tanımlayabileceğimiz işbirliğinin önündeki engelleri kaldırmak ve yolumuza devam etmek için çalışmalıyız.
Tarih ve mevcut koşullar, Danimarka Krallığı ile işbirliğimizin tam bir eşitlik yaratmayı başaramadığını ve Danimarka Anayasasını başlangıç noktamız olarak almaya devam edersek eşit bir işbirliği yaratılamayacağını göstermiştir.
Kiminle yakın işbirliği yapacağımız ve ticari ilişkilerimizin nasıl olacağı konusunda da kendimiz bir adım atmamızın ve geleceğimizi şekillendirmemizin zamanı geldi. Zira diğer ülkelerle işbirliğimiz ve ticari ilişkilerimiz sadece Danimarka üzerinden gerçekleşmeye devam edemez.
Son birkaç yıldır parlementomuz, Danimarka'dan ayrılmamızın temeli olan anayasamızı hazırlamak üzere adımlar atmak için birlikte çalışmaktadır. Grönland halkının bağımsızlık seçeneği Öz Yönetim Yasası hükümleri ile kabul edilmiş ve böylece bağımsızlığın nasıl elde edilebileceğine dair yasal bir temel oluşturulmuştur.
Ülkemiz için bir anayasa taslağı da hazırlanmıştır. Özyönetim Yasasının imkânları ve hükümleri dâhilinde Grönland'ın bağımsız bir devlet olarak çerçevesinin oluşturulması için çalışmalara başlanmıştır.Büyük adımlar atılması gerekmektedir, ancak bu mantıklı bir temelde yapılmalıdır ve nihayetinde gidişatı belirleyecek olan yetkililer ve vatandaşlardır.
Önümüzdeki yeni seçim dönemi, vatandaşlarla birlikte, halihazırda yaratılmış olan temellere dayanarak bu yeni adımları yaratmalıdır.
Grönland için yeni bir gelişme kapıda bekliyor.
***
Trump'ın ilhak iddialarına, MAGA tabanını heyecanlandırmayı amaçladığını ve dikkatleri Ukrayna ve Orta Doğu'daki çatışmaları yönetmek için net bir stratejinin olmaması dahil olmak üzere daha acil konulardan uzaklaştırmayı amaçlayan bir tür siyasi trollük yapmakta olduğu şeklinde bakmak en kolay yoldur. Fakat e bu hikayede Trump'ın ağzından kaçırdıklarından çok daha fazlası var: Aslında Grönland, 2019 yılında adayı satın almak için ilk kez teklif veren bir önceki ve gelecekteki başkan için uzun zamandır ciddi bir takıntıdır.
Peki Trump, yaşam koşullarının, çoğunluğu yerli topluluklardan oluşan küçük nüfusun (60.000) geçimini balıkçılık ve avcılıkla sağlamak zorunda kalacağı kadar zorlu olduğu bu devasa, buzlu kayayı neden bu kadar hevesle istiyor?
Aslında mesele oldukça basit. Öncelikle Grönland, Amerika'nın yüksek teknoloji endüstrileri ve yeşil teknolojileri için kritik önem taşıyan nadir toprak elementleri de dahil olmak üzere doğal kaynaklar açısından çok zengin bir coğrafya.
Daha da önemlisi, jeopolitik açıdan çok değerli olan Arktik Okyanusu'nun eşiğindeki konumu. Bölge sadece kullanılmayan büyük petrol ve gaz rezervlerine sahip olmakla kalmıyor, aynı zamanda buzullar eridikçe, küresel ticaret dinamiklerini önemli ölçüde değiştirebilecek, daha önce erişilemeyen deniz yolları açılıyor.
Bunların başında, Panama ve Süveyş Kanalları üzerinden geçen geleneksel rotaları atlayarak Asya ve Avrupa arasındaki transit sürelerini %40'a varan oranda kısaltabilecek olan, Rusya kıyıları boyunca ve Baring Boğazı üzerinden geçen Kuzey Denizi Rotası (NSR-Northern Sea Route) gelmektedir.

Trump, geniş Arktik kıyı şeridine sahip Rusya'nın bölgenin potansiyelinden yararlanmak için benzersiz bir konumda olduğunu elbette biliyor. Gerçekten de Kuzey Denizi Rotası Moskova'nın yeni enerji stratejisinin temelini oluşturuyor; Kuzey Kutup bölgelerinden başta Asya olmak üzere küresel pazarlara petrol, LNG ve diğer kaynakları ihraç etmek için yeni nakliye rotalarından yararlanmayı amaçlayan limanlar, terminaller ve buzkıran filoları inşa etti. Ayrıca askeri varlığını da genişletti.
Bu esnada Çin de yoğun bir şekilde varlığını sürdürüyor: 2018'de kendisini “Kuzey Kutbu'na yakın devlet” olarak tanımlayan Çin, o zamandan beri Kutup İpek Yolu girişimi aracılığıyla bölgeye yatırım yapıyor ve Kuzey Kutbu gemiciliğini daha geniş Kuşak ve Yol çerçevesine entegre etmeyi amaçlıyor.
“Grönland, ABD'nin uzun süredir devam eden Kuzey Kutbu'ndaki varlığını güçlendirme hedefinin hayati bir parçasıdır.”
Bu zaviyeden bakılırsa eğer Trump'ın açıklamaları daha ciddi bir anlam kazanıyor. Boş düşünceler olmaktan çok uzak olan bu açıklamalar, Grönland'ın ABD'nin uzun süredir devam eden Kuzey Kutbu'ndaki varlığını güçlendirme ve böylece Rusya ve Çin'in yaklaşan varlığına ‘karşı koyma hedefi ’nin hayati bir parçası olduğu fikrinin altını çiziyor. Bu anlamda Trump'ın ilhaktan ve hatta askeri müdahaleden bahsetmesi -ki bunların hiçbirinin gerçekleşme ihtimali yok- 21. yüzyılın yeni “Büyük Oyunları ”ndan birisi ve halihazırda oynanmakta olan Kuzey Kutbu mücadelesi gibi daha geniş bir jeopolitik dinamiğin dikkatini dağıtma riski taşıyor.
Bu oyunu oynamak için ABD'nin aslında Grönland'ın fiziksel kontrolünü ele geçirmesi gerekmiyor: ABD, Danimarka ile 1951'de imzaladığı bir anlaşma uyarınca Grönland'da zaten önemli bir nüfuza sahip: Grönland'ın savunmasında önemli bir sorumluluk taşıyor ve adada füze savunma sisteminin kritik bir bileşeni olan Pituffik Uzay Üssü'nü (eski adıyla Thule Hava Üssü) işletiyor.
Atlantikçi çizgisi ve Rusya'ya karşı ihtiyatlı tutumu göz önüne alındığında, askeri varlığını genişletmeye yönelik herhangi bir girişim Danimarka'nın çok az direnciyle karşılaşacaktır. Bağımsız bir Grönland, başbakanının Grönland'ın “asla satılık olmayacağını” iddia etmesine rağmen, ABD'nin taleplerine karşı daha da zayıf olacaktır.
Kısacası, Trump'ın boş askeri müdahale söylemleri, Kuzey Kutbu'nun Amerika ve Çin-Rusya ekseni arasındaki rekabette bir parlama noktası haline gelmek üzere olduğu gerçeğini görmemizi engellememelidir. Yine de bu retorik, yönetiminin potansiyel dış politika yönünü göstermesi açısından faydalı. Panama Kanalı ve hatta Kanada'yı da içeren son zamanlardaki diğer yayılmacı iddialarıyla birlikte ele alındığında Grönland mesajı, Amerika'nın azalan küresel statüsü ve sürdürülemez emperyal aşırılıklarıyla başa çıkma çabasına işaret ediyor.
Tüm bunlar ABD'nin önceliklerinin -yeni bir Monroe Doktrini’ne doğru, daha yönetilebilir bir “kıtasal” stratejiye uygun bir şekilde yeniden ayarlandığını ve doğal etki alanı olarak gördüğü Amerika kıtası ve kuzey Atlantik üzerinde yeniden tam hegemonya kurmayı amaçladığını gösteriyor. Bu yaklaşım, ABD müesses nizamında (ve Trump'ın kendisinde) hala mevcut olan emperyalist eğilimleri, dünyanın çok kutuplu dinamiklerine dair daha “gerçekçi” bir anlayışla dengelemeye çalışacaktır.
Bu durum aynı zamanda Trump'ın Grönland hedeflerinin neden bazı Rus yorumcularda yankı bulduğunu da açıklayabilir: Örneğin TV uzmanı Sergey Mikheyev, Trump'ın önerisinin, seleflerinin “gizlemeye ve saklamaya” çalıştığı “Amerikan zihniyetine” uygun olduğunu söyledi. Mikheyev, “Trump açıkça söylüyor - biz her şeyiz ve siz hiçbir şey değilsiniz” dedi. “Bu özellikle ilginç çünkü Avrupa ile arasını açıyor, dünya mimarisinin altını oyuyor ve dış politikamız için bazı fırsatlar yaratıyor” diyen Mikheyev, Trump'ın ‘üçüncü dünya savaşını gerçekten durdurmak istiyorsa, çıkış yolunun basit olduğunu: ‘dünyayı etki alanlarına bölmek’ olduğunu savundu.
Petersburg Devlet Üniversitesi'nde etkili bir akademisyen olan Stanislav Tkachenko da desteğini dile getirdi ve Rusya'nın “bize yeni bir diplomatik dil öğreten Donald Trump'a teşekkür etmesi gerekiyor’’ dedi. ‘‘Belki dünyayı bir elma gibi bölmeyeceğiz ama dünyanın çıkarlarımızın sorgulanamayacağı kısımlarının ana hatlarını kesinlikle çizebiliriz’’ diye ekledi.
Bu ifadeler, Kuzey Kutbu'nda olduğu gibi etki alanlarının çarpıştığı yerlerde artan askeri gerilim riskini hesaba katmadıkları için hüsnükuruntu olarak algılanabilir. Dahası, ABD-Rusya ilişkileri, kalıcı barışa giden yolda önemli engellerin bulunduğu Ukrayna'daki savaşın gidişatına endeksli. Yine de Trump'ın sözleri, ABD ile Rusya (ve Çin) arasındaki gerginliklerin azalmasa bile nasıl evrilebileceğine dair fikir veriyor. Elbette, daha zayıf ulusların emperyal güçler arasında “barışçıl” bir şekilde paylaştırılacak piyonlar olarak görüldüğü bir dünya - gittiğimiz yönün bu olduğunu varsayarsak - çoğu insanın hayal ettiği türden çok kutuplu bir düzen değildir. Rusya ve Çin'in görünürde savunduğu düzen de bu değil ve Trump'ın girişimlerine nasıl karşılık verecekleri sorusunu açıkta bırakıyor.
Ancak dünyanın bir bölgesi var ki bu sorunlu sularda yol almak için - siyasi, entelektüel ve psikolojik olarak - ne yazık ki hazırlıksız: Avrupa.
ABD, Rusya ve Çin'in hakimiyetindeki etki alanlarına bölünmeye hazırlanan bir dünyada, Eski Kıtanın jeopolitik açıdan şu anda olduğundan daha da zayıflamış ve savunmasız hale gelme ihtimaliyle karşı karşıya olduğu bir hakikat. Ve yine de en son Trump'ın Grönland emelleriyle örneklenen, Amerika'nın egemenliğini ve refahını giderek daha belirgin bir şekilde göz ardı etmesine rağmen transatlantik ilişki efsanesine umutsuzca sarılmaya devam ediyor.
Gerçekten de Avrupa'nın, büyük ölçüde hayali bir Rus tehdidine karşı koymak amacıyla kendisini ABD'nin kölesi haline getirdikten sonra, şimdi kendi topraklarından birinin Rusya tarafından değil de ABD'nin kendisi tarafından tehdit edildiğini görmesi acı bir ironidir.
***
Editör’den:
Dostumuz ve kıymetli analist Thomas Fazi’nin bu önemli makalesinde Avrupa’yı bekleyen tehlikeli süreç ve Avrupalı karar vericilerin içerisinde bulundukları deyim yerindeyse içler acısı ama bir o kadar da ironik halin tasavvuru oldukça yerindedir. Fakat Trump’ın hem Kanada hem de Grönland hakkında niyetini açık ettiği son hamlelerini, Fazi’nin rasyonel bir çerçeve içerisinde deşifre ederken işaret ettiği ‘Rusya ve Çin’in yaklaşan varlığına karşı koyma hedefi’, daha geniş bir açıdan değerlendirilmelidir.
Tarihin, sadece üretim araçları ve üretim ilişkileriyle birlikte sermaye birikim modellerinin değişmekte olduğu bir döneminde değiliz, bizatihi buzulların kısmen eriyip sonuçta daha önce buzkıran gemilerinden başka hiçbir aracın ulaşamadığı bir bölgenin ticaret hattı olarak kullanılmasının konuşulduğu, kısacası coğrafyanın dahi dönüşüyor olduğu bir evresindeyiz. Bunun farkında olarak sorunsala şu açıdan da yaklaşabiliriz:
Kuzey Deniz Rotasının üzerinde kutuplaşarak tam da coğrafyanın doğal iklim koşullarına yakışacak şekilde yepyeni bir Soğuk Savaş mı verilecektir yoksa dünya okyanuslarının paylaşımında dünyayı etki alanlarına bölmek olarak basite indirgenebilecek şekilde başka bir uzlaşma zemini mi doğacaktır?
Açıkcası bu konu sadece Ukrayna ve hatta Suriye özelinde odaklanarak altından kalkılabilecek bir soru değildir. Çok daha etraflıca ele alınmayı hak eden bir konudur zira önümüzde uzanmakta olan yeni bir süreç bulunuyor ve bu süreç içerisinde bizlerin bu düşünce yöntemini de sağsalim yeniden ele alarak sorgulamamız gerekebileceğini unutmamak gerekir.
Bu sebeple Amerikan Dış Politika anlayışının nasıl şekillenebileceğine dair tartışmalar içerisinde özellikle yeniden dolaşıma çıkartılan Monroe Doktrini ve İzolasyonizm kavramlarının da aslında artık tarihin tozlu sayfalarında kaldığını pek göz ardı etmemek gerekir. Filhakika her yeni dönem yeni oyunlar yeni süreçler ve sonuçlar ile birlikte yeni kavram setlerine ihtiyaç doğurur.
Öte yandan, ulusal borcu tarihin hiçbir döneminde hiçbir hegemon gücün görmediği seviyelere çıkmış olan ABD için artık daha yönetilebilir bir “kıtasal” stratejiye uygun jeopolitik doktrin ihtiyacı hasıl olduğu ise su götürmez bir gerçek halini almaktadır. Fazi’nin de işaret ettiği gibi Amerikan müesses nizamının bir kanadının bilfiil dünya jandarmalığından vazgeçerek doğal etki alanı olarak gördüğü Amerika kıtası ve kuzey Atlantik üzerinde yeniden tam hegemonya kurmayı amaçladıkları bir hakikat olup sayfamızın okurları bu duruma yabancı değildir.
Bununla birlikte Kanada ve Grönland’ın ilhak edilmesine ithafen vurguladığı askeri müdahelenin olmayacağı sadece siyasi ve ekonomik enstrumanların kullanılacağına dair düşüncesi, her ne kadar Trump’ın kendisi bile askeri bir reçetenin ellerinde olmadığını söylese de yine de ucu açık bırakılması gereken bir husustur.
***