Antony Blinken: "Amerika'nın Yenilenme Stratejisi"
Yeni Bir Dünya İçin Liderliği Yeniden İnşa Etmek
Çeviren Notu;
Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in kaleme aldığı ve Foreign Affairs'de 1 Ekim 2024 tarihinde yayınlanan makalesinin tamamının Türkçe çevirisini siz Gûngen okurları ile buluşturuyoruz.
Makale içi resimler, orijinal metinde kullanılan resimler olup, mizanpaj olarak aynı yerde kullanılmıştır.
〄
Amerika'nın Yenilenme Stratejisi
Yeni Bir Dünya İçin Liderliği Yeniden İnşa Etmek
Orijinal Adı; “America’s Strategy of Renewal, Rebuilding Leadership for a New World”
⑊ Antony Blinken ⑊ 1 Ekim 2024, Foreign Affairs
Uluslararası ilişkilerde yeni bir çağı tanımlamak için kıyasıya bir rekabet sürüyor. Başta Rusya olmak üzere, İran ve Kuzey Kore'nin yanı sıra Çin'in de dahil olduğu az sayıda ülke, uluslararası sistemin temel ilkelerini değiştirmeye kararlı. Yönetim biçimleri, ideolojileri, çıkarları ve kabiliyetleri farklı olsa da, bu değişim yanlısı güçlerin hepsi içeride otokratik yönetimi sağlamlaştırmak ve dışarıda kendi etki alanlarını oluşturmak istiyor. Hepsi de toprak anlaşmazlıklarını zor kullanarak baskı yoluyla çözmek ve diğer ülkelerin ekonomik ve enerji bağımlılıklarını silah yoluyla tahkim etmek peşinde. Ve tabi yine hepsi ABD'nin sahip olduğu gücün temellerini aşındırmaya çalışıyor: askeri ve teknolojik üstünlüğünü, hakim para birimini ve eşsiz ittifaklar ve ortaklıklar ağını. Bu ülkeler bir eksen olmasa da ve yönetim blok halinde bir çatışma istemediğini açıkça ifade etmiş olsa da, değişim taraftarı bu güçlerin yaptığı tercihler, böyle bir sonucu önlemek için kararlı bir şekilde hareket etmemiz gerektiği anlamına geliyor.
Başkan Joe Biden ve Başkan Yardımcısı Kamala Harris göreve geldiklerinde, bu değişim yanlısı güçler ABD çıkarlarına karşı saldırgan bir yaklaşımla meydan okumaya başlamışlardı bile. Bu ülkeler ABD'nin içeride geri dönülmez bir düşüş içinde olduğuna ve dışarıda dostlarından koptuğuna kanaat getirmişlerdi. Gördükleri şey, hükümete olan inancını yitirmiş bir Amerikan halkı, kutuplaşmış ve felç olmuş bir Amerikan demokrasisi ve Washington'un inşa ettiği ve savunduğu ittifakların, uluslararası kurumların ve normların altını oyan bir Amerikan dış politikası yürüttüğü idi.
Başkan Biden ve Başkan Yardımcısı Harris, yurtiçinde rekabet edebilirlik adına yapılan tarihi yatırımlar ile yurtdışındaki ortaklıkları yeniden canlandırmaya yönelik yoğun bir diplomatik seferberliği harmanlayarak bir yenilenme stratejisi izlediler. Bu iki ayaklı stratejinin, rakiplerinin ABD'nin gerilemekte olduğu ve çekingen davrandığı yönündeki varsayımlarını boşa çıkarmanın en iyi yolu olduğuna inanıyorlardı. Bunlar tehlikeli varsayımlardı, çünkü değişim yanlısı güçlerin ABD ve diğer pek çok ülkenin istediği özgür, şeffaf, güvenli ve müreffeh dünyayı baltalamaya devam etmelerine yol açacaktı. Ülkelerin kendi yollarını ve ortaklarını seçmekte özgür oldukları ve küresel ekonominin adil rekabet, açıklık, şeffaflık ve geniş tabanlı fırsatlarla tanımlandığı bir dünyayı. Teknolojinin insanları güçlendirdiği ve insani ilerlemeyi hızlandırdığı bir dünya. BM Şartı'nın temel ilkeleri de dahil olmak üzere uluslararası hukukun korunduğu ve evrensel insan haklarına saygı duyulan bir dünya. Yeni gerçekleri yansıtacak şekilde evrilebilen, yeni bakış açılarına ve aktörlere alan açabilen, günümüzün ve geleceğin ortak zorluklarının üstesinden gelebilen bir dünya.
Biden yönetiminin stratejisi, Birleşik Devletler'i bugün dört yıl öncesine göre çok daha güçlü bir jeopolitik konuma getirmiştir. Ancak işimiz henüz bitmedi. Amerika Birleşik Devletleri, değişim yanlılarının varsayımlarını sarsmak için hükümetler nezdinde dirayetli duruşunu sürdürmelidir. Değişimden yana olan devletlerin aradaki farkı telafi etmek için birbirleriyle işbirliğini derinleştirmelerine hazırlıklı olmalıdır. Dostlarına olan bağlılığını ve onların güvenini korumalıdır. Ve Amerikan halkının, disiplinli Amerikan liderliğinin yeryüzündeki gücüne, amacına ve değerine olan güvenini kazanmaya devam etmelidir.
OYUNA GERİ DÖNDÜK
Amerika Birleşik Devletleri'nin stratejik zindeliği büyük ölçüde ekonomik rekabet gücüne dayanmaktadır. İşte bu nedenle Başkan Biden ve Başkan Yardımcısı Harris, Kongre'deki Demokrat ve Cumhuriyetçilere öncülük ederek altyapının iyileştirilmesi, yirmi birinci yüzyılı yönlendirecek sanayi ve teknolojilerin desteklenmesi, üretim tabanının yeniden canlandırılması, araştırmaların artırılması ve küresel enerji dönüşümüne öncülük edilmesi için tarihi yatırımlar yapılmasını öngören mevzuatın kabul edilmesini sağlamıştır.
Bu yerel yatırımlar Biden yönetiminin stratejisinin ilk ayağını oluşturuyordu ve Amerikalı işçilerin ve işletmelerin 1990'lardan bu yana en güçlü haline gelen ABD ekonomisine katkı sağlamalarına yardımcı oldu. Amerika Birleşik Devletleri'nin GSYİH'si sonraki üç ülkenin toplamından daha büyüktür. Enflasyon dünyanın gelişmiş ekonomileri arasında en düşük seviyelere gerilemiştir. İşsizlik 50 yılı aşkın bir süredir en uzun süre yüzde dört ya da altında seyretmiştir. Hane halkı serveti rekor seviyeye ulaştı. Çok sayıda Amerikalı hâlâ ay sonunu getirmekte zorlanırken ve fiyatlar birçok aile için hâlâ çok yüksekken, mevcut iyileşme yoksulluğu ve eşitsizliği azalttı ve nimetlerini daha fazla insana ve daha fazla bölgeye yaydı.
Amerika'nın rekabet gücüne ve ABD'nin yeniden toparlanma başarısına yapılan bu yatırımlar son derece göz kamaştırıcıdır. Kongre'nin 2022'de CHIPS ve Bilim Yasası ile Enflasyon Azaltma Yasasını kabul etmesinin ardından —iklim ve temiz enerji alanında şimdiye kadarki en büyük yatırım— Güney Koreli Samsung, Teksas'ta yarı iletkenler üretmek için on milyarlarca dolar taahhüt altına girdi. Japon Toyota, Kuzey Carolina'da elektrikli araç ve batarya üretimi için milyarlarca dolar ayırdı. Dünyanın en büyük beş yarı iletken üreticisinin tamamı, 300 milyar dolar yatırım yaparak ve 100.000'den fazla yeni Amerikan istihdamı yaratarak ABD'de yeni tesisler kurma sözü verdi.
Amerika Birleşik Devletleri şu anda dünyanın en büyük doğrudan yabancı yatırım alıcısı konumunda. Aynı zamanda en büyük doğrudan yabancı yatırım sağlayıcısıdır ki bu da Amerikan özel sektörünün dünya çapında ekonomik fırsatları genişletme konusundaki eşsiz gücünü göstermektedir. Bu yatırımlar sadece Amerikalı çalışanlara ve topluluklara fayda sağlamakla kalmıyor. Aynı zamanda ABD'nin Çin ve diğer değişim yanlılarına olan bağımlılığını azaltıyor ve ülkeyi bağımlılıklarını hafifletmek isteyen ülkeler için de daha iyi bir ortak haline getiriyor.
Bazı dostlar ilk başta Biden yönetiminin yerel yatırım ve teşviklerinin ekonomik çıkarlarını tehdit edeceğinden endişe etse de, zamanla Amerikan yenilenmesinin nasıl kendi lehlerine dönebileceğini gördüler. Mal ve hizmetlerine yönelik talep arttı ve çip, temiz teknoloji ve daha güçlü tedarik zincirlerine yönelik kendi yatırımlarını canlandırdı. Ayrıca ABD ve dostlarının teknolojik inovasyonu teşvik etmeye ve ortak güvenliklerini, değerlerini ve refahlarını korumak adına hayati önem taşıyan teknolojik standartları belirlemeye devam etmelerini sağladı.
BARIŞ ORTAKLARIMIZ
Biden yönetiminin stratejisinin ikinci ayağı, ABD'nin ilişkiler ağını yeniden canlandırmak ve yeniden kurgulamaktı —Washington ve ortaklarının dünya için müşterek bir vizyonu ilerletmek adına güçlerini birleştirmelerini ve bunu baltalamak isteyenlere karşı güçlü ama sorumlu bir şekilde rekabet etmelerini sağlamak.
Güçlü bir şekilde rekabet etmek, ABD çıkarlarına avantaj sağlamak adına ABD gücünün tüm araçlarını kullanmak anlamına gelir. Bu da ABD'nin kuvvet pozisyonunu, askeri ve istihbarat yeteneklerini, yaptırım ve ihracat kontrol araçlarını ve müttefik ve ortaklarıyla istişare mekanizmalarını geliştirmesi anlamına gelir ki böylece ülke saldırganlığı inandırıcı bir şekilde caydırabilsin ve gerekirse buna karşı savunma yapabilsin. Washington gerilimi tırmandırıcı eylemler merdivenini tırmanmak istemese de, daha büyük risklere hazırlıklı olmalı ve bu riskleri yönetmelidir.
Sorumlu bir şekilde rekabet etmek ise, rekabetin çatışmaya dönüşmesini engellemek için iletişim kanallarını korumak anlamına gelir. ABD'nin amacının rejim değişikliği olmadığını ve taraflar rekabet halindeyken bile bir arada yaşamanın yollarını bulmaları gerektiğini açıkça ifade etmek anlamına gelir. Bu, ulusal çıkarlara hizmet ettiğinde işbirliği yapmanın yollarını aramak demektir. Ve dostların zararına olacak şekilde değil, onların güvenlik ve refahına fayda sağlayacak yollarla rekabet etmek manasını taşır.
Uluslararası sistemi yeniden şekillendirme niyetinde olup bunu yapabilecek tek ülke Çin'dir. Başkan Biden, Pekin'i ABD'nin “hız kapışması” —yani en önemli uzun vadeli stratejik rakip— olarak ele alacağımızı daha işin başında açıkça ifade etti. Amerika Birleşik Devletleri'nin en gelişmiş teknolojilerini korumak; Amerikan işçilerini, şirketlerini ve topluluklarını adil olmayan ekonomik uygulamalara karşı savunmak ve Çin'in yurtdışında artan saldırganlığına ve yurtiçindeki baskısına karşı koymak için kararlı çabalar sarf ettik. Pekin'in politika ve eylemlerinin yarattığı ekonomik ve güvenlik risklerine ilişkin Washington'un değerlendirmelerini paylaşmak üzere dostlarımızla özel kanallar kurduk. Bununla birlikte askerden askere iletişimi yeniden başlattık ve Çin ile ciddi anlaşmazlıkların ABD'nin bu ülkeyle güçlü ticari ilişkiler sürdürmesini engellemeyeceğinin altını çizdik. ABD-Çin ilişkilerindeki sürtüşmelerin, iklim değişikliğiyle mücadele, sentetik uyuşturucu akışının durdurulması ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesi gibi Amerikan halkı ve dünyanın geri kalanı için önemli olan öncelikler konusunda işbirliğini engellemesine de izin vermeyeceğiz.
Rusya konusunda, Devlet Başkanı Vladimir Putin'in rövanşist amaçları ya da bir “reset” olasılığı konusunda hiçbir yanılsama yaşamadık. Siber saldırıları ve ABD seçimlerine müdahalesi de dahil olmak üzere Moskova'nın istikrarı bozucu faaliyetlerine karşı güçlü bir şekilde harekete geçmekte tereddüt etmedik. Aynı zamanda ‘Yeni BAŞLANGIÇ’ (New START1) anlaşmasını uzatarak ve stratejik istikrar diyaloğunu başlatarak nükleer tehlikeyi ve savaş riskini azaltmak için çalıştık.
İran ve Kuzey Kore söz konusu olduğunda da benzer şekilde doğru ve yerinde davrandık. Tahran ve Pyongyang'ı caydırmak ve sınırlandırmak için diplomatik baskıyı arttırdık ve ABD ordusunun kuvvet mevcudiyetini güçlendirdik. Trump yönetiminin İran nükleer anlaşmasından tek taraflı ve yanlış yönlendirilmiş bir şekilde çıkması, Tahran'ın nükleer programını hapsolduğu yerden kurtararak ABD'nin ve ortaklarının güvenliğini tehlikeye attı. İran'a, sağlam bir yaptırım mekanizmasını ve nükleer silah elde etmesine asla izin verilmeyeceğine dair kararlığımızı sürdürürken, karşılıklı olarak uyumluluğa geri dönüş için bir yol olduğunu —eğer İran bunu kabul etmeye istekliyse— gösterdik. Kuzey Kore ile doğrudan görüşmelerde bulunma isteğimizi ama aynı zamanda onun kılıç sallamalarına ya da ön koşullarına boyun eğmeyeceğimizi açıkça ifade ettik.
Biden yönetiminin bu doğrultuda güçlü ancak sorumlu bir şekilde rekabet etme taahhüdü, değişim yanlısı çevrelerin ABD'nin uluslararası barış ve istikrarın korunmasına engel olduğu yönündeki bahanelerini ortadan kaldırdı. Ayrıca ABD'ye dostlarının daha fazla güvenini ve bununla birlikte daha güçlü ortaklıkları kazandırdı.
NATO'yu her zamankinden daha büyük, daha güçlü ve daha bütün hale getirdik.
Ortaklıklarımızın potansiyelini tam olarak hayata geçirmek için dört yol izledik. İlk olarak, ülkenin temel ittifak ve ortaklıklarına yeniden bağlılık tazeledik. Başkan Biden NATO müttefiklerine ABD'nin birine yapılan saldırıyı hepsine yapılmış sayma taahhüdünü yerine getireceği konusunda güvence verdi; ülkenin Japonya, Güney Kore ve Asya'daki diğer müttefiklerine olan sağlam güvenlik taahhütlerini yeniden teyit etti ve G-7'nin dünyanın ileri demokrasilerinin yönlendirme komitesi olma rolüne geri dönmesini sağladı.
İkinci olarak, ABD ittifaklarına ve ortaklıklarına yeni bir amaç aşıladık. Avustralya, Hindistan ve Japonya ile ortaklığımız olan Quad'ı güçlendirdik ve deniz güvenliğinin arttırılmasından güvenli, etkili aşıların üretilmesine kadar özgür ve ortak bir Hint-Pasifik vizyonunu hayata geçirmek adına somut adımlar attık. Gelişmekte olan teknolojilere yönelik küresel standartları şekillendirmek ve ABD ile Avrupa'nın en hassas inovasyonlarını korumak için dünyanın en büyük ekonomik ortaklığını bir araya getirerek ABD-AB Ticaret ve Teknoloji Konseyi'ni kurduk. ABD-Hindistan Stratejik Ortaklığı gibi kritik ikili ilişkilerin hedeflerini büyüttük ve Başkan Biden'ın Afrika, Latin Amerika, Pasifik Adaları ve Güneydoğu Asya'dan liderlerle zirvelere ev sahipliği yapması sayesinde bölgesel angajmanı yeniden canlandırdık.
Üçüncü olarak, ABD müttefiklerini ve ortaklarını bölgeler ve konular arasında yeni yöntemlerle bir araya getiriyoruz. Daha güvenli tedarik zincirleri oluşturmak, yolsuzlukla mücadele etmek ve temiz enerjiye geçiş yapmak için dünya GSYİH'sinin yüzde 40'ını temsil eden 14 ülkeyi bir araya getiren Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesini başlattık. Avustralya, Birleşik Krallık ve ABD'nin nükleer güçle çalışan denizaltılar inşa etmek ve bilimsel, teknolojik ve endüstriyel işbirliklerini derinleştirmek üzere bir araya geldiği üçlü bir savunma ortaklığı olan AUKUS'u kurduk.
Dördüncü olarak, yeni zorlukların üstesinden gelmek için yeni koalisyonlar kurduk. Yüz milyonlarca ücretsiz COVID-19 aşısı üretmek ve dağıtmak, pandeminin akut aşamasını sona erdirmek, hayat kurtarmak ve dünyanın gelecekteki sağlık acil durumlarını önleme ve bunlara müdahale etme kapasitesini güçlendirmek için çeşitli hükümetleri, uluslararası kuruluşları, işletmeleri ve sivil toplum gruplarını bir araya getirdik. Yasadışı sentetik uyuşturucu belasıyla mücadele etmek için küresel bir koalisyon ve Batı Yarıküre'deki tarihi göç sorunlarının sorumluluğunu paylaşmak için bölge çapında bir çaba başlattık.
Biden yönetimi bu ve diğer koalisyonları inşa ederken her zaman dost demokrasiler ilk uğradığı liman olmuştur. Başkan'ın her bölgeden demokratik liderleri ve reformcuları bir araya getiren Demokrasi Zirvesi'ni başlatmasının nedeni de budur. Ancak amaç Amerikan halkının karşı karşıya olduğu sorunları çözmekse, demokrasiler ABD'nin tek ortakları olamaz. Örneğin yapay zekanın gelişen fırsatları ve riskleri, vatandaşlarına hizmet etme arzuları ve ortak zorlukların çözümüne yardımcı olmaya istekli oldukları sürece, demokrasi dışı ülkeleri de içeren çoklu koalisyonlar aracılığıyla çözülmesi gerekir. İşte bu nedenle Biden yönetimi, yapay zeka için yönetişim çerçeveleri geliştirmek üzere G-7'nin geri kalanıyla birlikte çalıştı ve daha sonra BM Genel Kurulu'nda Çin de dahil olmak üzere 120'den fazla ülkeye liderlik ederek yapay zekadan iyilik için yararlanmaya yönelik ilk BM kararını hazırladı ve kabul etti. Ve bu sayede yönetim, 50'den fazla ülkenin imzaladığı askeri YZ'nin sorumlu bir şekilde geliştirilmesi ve kullanılması için bir çerçeve hazırladı.
SAPTIRMACILIĞA KARŞI TEPKİ
Stratejimiz ABD'nin içeride ve dışarıdaki gücünün temellerini sağlamlaştırırken, devlet yönetimimiz de bu güçten yararlanarak krizi fırsata dönüştürdü. Biden yönetiminin ilk yılında, stratejik rekabete yaklaşımımız konusunda müttefiklerimiz ve ortaklarımızla uyumun derinleştirilmesinde önemli ilerleme kaydettik. Müttefik başkentlerdeki görüşmeler hissedilir bir değişime yol açtı. Örneğin, NATO için yeni bir stratejik konseptin şekillendirilmesine yönelik müzakerelerde, müttefiklerin ilk kez Çin'in transatlantik güvenlik ve değerlere karşı yönelttiği meydan okumaya yoğun bir şekilde odaklandıklarını gördüm. Doğu Asya'daki müttefik ülkelerin yetkilileriyle yaptığım görüşmelerde, Pekin'in Güney Çin Denizi ve Tayvan Boğazı'ndaki zorlayıcı davranışlarına nasıl karşılık verecekleri konusuyla pençeleştiklerine bizzat şahit oldum.
Putin'in Ukrayna'yı haritadan silmeye çalışma kararı ve Çin'in önce Rusya'ya koruma sağlama sonra da saldırganlığını besleme tercihi, Asya ve Avrupa ülkeleri arasında tehdidin ciddiyeti ve bu tehdidi aşmak için gereken kolektif eylem konusundaki görüşlerin yakınlaşmasını hızlandırdı. Rusya'nın işgalinden önce, hazırlanmak için bir dizi adım attık: Moskova'nın yaklaşan saldırganlığı konusunda dünyayı uyardık, müttefiklerle istihbarat paylaştık, Ukrayna'nın kendini savunması için askeri destek gönderdik ve Rusya'ya acil ve ağır ekonomik yaptırımlar planlamak için AB, G-7 ve diğerleriyle koordinasyon sağladık. ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi sırasında acil durum planlamasından müttefik koordinasyonuna kadar her konuda zor ama gerekli dersler almıştık, bunları uyguladık.
Putin nihayetinde geniş çaplı işgalini başlattığında NATO, Müdahale Gücü'nün bir parçası olarak birliklerini, uçaklarını ve gemilerini hızla harekete geçirerek ittifakın doğu kanadını güçlendirdi. AB ve üye devletleri Ukrayna'ya askeri, ekonomik ve insani yardım gönderdi. ABD, acil ihtiyaçları karşılamak üzere Ukrayna ordusuyla birlikte çalışan 50'den fazla ülkeye yayılmış Ukrayna Savunma Temas Grubu'nu kurdu. Ve geniş bir ülkeler koalisyonu, Rusya'nın egemen varlıklarının yarısından fazlasını dondurarak şimdiye kadarki en kapsamlı yaptırımları uyguladı.

Putin savaşa devam ettikçe, Rusya savaşta kalmak için müttefiki olan değişim yanlılarının desteğine daha fazla bel bağladı. Kuzey Kore, BM Güvenlik Konseyi'nin birçok kararını doğrudan ihlal ederek milyonlarca top mermisi, balistik füze ve rampalar da dahil olmak üzere trenler dolusu silah ve mühimmat gönderdi. İran Rusya'da bir insansız hava aracı fabrikası kurdu ve Moskova'ya yüzlerce balistik füze gönderdi. Çinli şirketler de Rusya'nın silah, mühimmat ve diğer malzemeleri üretmek için ihtiyaç duyduğu makine, mikroelektronik ve diğer çok amaçlı ürünlerin tedarikini hızlandırdı.
Rusya onların desteğine ne kadar bağımlı hale gelirse, değişim yanlılaır da karşılığında o kadar çok şey bekledi ve aldılar. Putin, Rusya'nın gelişmiş silah teknolojisini Kuzey Kore ile paylaşmayı kabul ederek Japonya ve Güney Kore'ye yönelik zaten ciddi olan tehdidi daha da arttırdı. Putin ve Kuzey Kore lideri Kim Jong Un, Soğuk Savaş döneminden kalma ve taraflardan birinin savaşa girmesi halinde diğerinin askeri yardımda bulunacağını taahhüt eden bir anlaşmayı yeniden yürürlüğe koydular. Tahran’ın, Orta Doğu'daki ABD personeline ve ortaklarına ve Kızıldeniz'deki uluslararası gemilere terörist saldırılar düzenleyen vekillerini silahlandırmaya, eğitmeye ve finanse etmeye devam ettiği bir süreçte, Rusya İran'a askeri ve teknik desteğini arttırdı ve bu ülkeyle stratejik ortaklık müzakerelerini hızlandırdı. Rusya ve Çin'in işbirliği neredeyse her alana yayıldı ve iki ülke Güney Çin Denizi ve Kuzey Kutbu da dahil olmak üzere giderek daha agresif ve geniş kapsamlı askeri tatbikatlar düzenledi.
Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore'nin karmaşık geçmişleri ve farklı çıkarları vardır ve birbirleriyle olan ortaklıkları ABD'nin uzun süredir devam eden ittifak mimarisine hiç de benzemez. Büyük dostluk ve destek iddialarının altında, bu ülkelerin ilişkileri büyük ölçüde ticaridir ve işbirlikleri, her birinin zaman içinde daha tatsız bulabileceği ödünler ve riskler içermektedir. Bu durum özellikle, değişim taraftarı ortakları tarafından körüklenen küresel istikrarsızlık nedeniyle içeride ekonomik sağlığı, dışarıda ise itibarı tehdit altında olan Çin için daha belirgin. Yine de dört değişim yanlısı da ABD'ye ve uluslararası sisteme meydan okuma hedefine sadık bir bağlılığı paylaşıyor. Bu durum, özellikle ABD ve diğer ülkeler onların değişim isteğine karşı durdukça, işbirliklerini sürdürmelerine sebep olmaya devam edecektir.
Biden yönetiminin bu artan uyuma yanıtı, tehdit konusunda müttefikler arasındaki yakınlaşmayı hızlandırmak oldu. NATO'yu her zamankinden daha büyük, daha güçlü ve daha yekpare bir yapıya kavuşturduk; ittifak, Finlandiya ve İsveç'i uzun süredir ittifak içinde yer almamış olmalarına rağmen bünyesine kattı. Yönetimin başında 30 NATO üyesinden dokuzu GSYİH'lerinin yüzde ikisini savunmaya harcama taahhütlerini yerine getiriyordu; bu yıl 32 müttefikin en az 23'ü bu hedefi karşılayacak.
ABD'nin Hint-Pasifik'teki ittifaklarını derinleştirdik ve güncelledik, Japonya'dan Filipinler'e ve Güney Pasifik'e kadar üsleri geliştirmek için yeni anlaşmalar imzalayarak ABD ordusunun kuvvet varlığını ve kabiliyetlerini güçlendirdik. Ve müttefiklerimizi bir araya getirmenin yeni yollarını bulduk. Başkan Biden 2023 yılında Japonya ve Güney Kore ile Camp David'de ilk kez üçlü Liderler Zirvesi düzenledi ve burada üç ülke Kuzey Kore'den gelebilecek balistik füze saldırılarına ve siber saldırılara karşı işbirliğini arttırma kararı aldı. Bu yıl ise Beyaz Saray'da Japonya ve Filipinler ile ilk kez üçlü bir zirveye ev sahipliği yaptı ve üç taraf Güney Çin Denizi'nde seyrüsefer özgürlüğünü savunmak için ortak çabaları artırma taahhüdünde bulundu.
BÜYÜK YAKINLAŞMA
Muhtemelen kaydettiğimiz en önemli değişim bölgeler içinde değil, bölgeler arasında oldu. Putin işgalini başlattığında Avrupa'nın Rus gazına, petrolüne ve kömürüne olan bağımlılığını kullanarak Avrupa'yı bölebileceğini ve Ukrayna'ya olan desteğini zayıflatabileceğini düşündü. Ancak Avrupa ülkelerinin kararlılığını ve Asya'daki müttefiklerinin onlara yardım etme istekliliğini hafife aldı.
Japonya Ukrayna'ya 12 milyar dolardan fazla yardım taahhüdünde bulundu ve Haziran ayında Kiev ile on yıllık ikili güvenlik anlaşması imzalayan Avrupa dışındaki ilk ülke oldu. Avustralya Ukrayna'ya 1 milyar dolardan fazla askeri yardımda bulundu ve Birleşik Krallık'ta Ukraynalı personeli eğiten çok uluslu bir koalisyonun parçası. Güney Kore, halihazırda sağladığı önemli ekonomik ve insani desteğe ek olarak Ukrayna'ya silah tedarik etmeyi değerlendireceğini açıkladı. ABD'nin Hint-Pasifik ortakları, Rusya'ya yaptırım uygulamak ve Rus petrolünün fiyatını sınırlandırarak Putin'in savaş makinesine aktarabileceği para akışını azaltmak için Avrupa ile işbirliği yapıyor.
Bu arada Çin'in Rusya'ya verdiği destek ve Amerikan yönetiminin bu desteğin boyutlarını ortaya çıkarmak için istihbarat diplomasisini yenilikçi bir şekilde kullanması, ABD'nin Avrupa'daki müttefiklerini Pekin'in yarattığı tehdide daha da odakladı. Putin'in işgalinin yol açtığı büyük ekonomik bozulma, her yıl dünyadaki ticari konteyner gemilerinin yaklaşık yarısının geçtiği Tayvan Boğazı'nda yaşanacak bir krizin yol açacağı yıkıcı sonuçları gerçeğe dönüştürdü. Zira, dünyanın en gelişmiş yarı iletkenlerinin yüzde 90'ından fazlası Tayvan'da üretilmektedir.
Biden yönetimi göreve geldiğinde, Avrupalı kilit ortaklar Çin ile ekonomik bağlarını derinleştirirken ABD'den özerklik kazanmaya odaklanmıştı. Ancak işgalden bu yana, ekonomik gündemlerinin büyük kısmını Çin'den kaynaklı “riskten arınma” ekseninde yeniden şekillendirdiler. 2023 yılında AB, elektrikli araçlar ve rüzgar türbinleri gibi ürünlerin üretimi için gerekli girdilerde Çin'e olan bağımlılığını azaltmak için Kritik Hammaddeler Yasasını kabul etti. 2024 yılında ise AB, ekonomik güvenliğini daha da güçlendirmek için yabancı ve yurt dışına giden yatırımların denetimi, araştırma güvenliği ve ihracat kontrollerinde iyileştirmeler de dâhil olmak üzere yeni girişimler başlattı. Estonya, Letonya ve Litvanya, Çin'in Orta ve Doğu Avrupa'daki “17+1” yatırım girişiminden çekildi. İtalya Çin'in Kuşak ve Yol Girişiminden ayrıldı. Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık da dahil olmak üzere giderek artan sayıda Avrupa ülkesi, Çinli teknoloji şirketlerinden kritik altyapılar için ekipman tedariğine yasak getirdi.
Hem Avrupa hem de Asya'daki dostlarımız da Çin'in haksız ticaret uygulamalarına ve üretim kapasitesindeki fazlalığa karşı koordineli bir şekilde harekete geçme konusunda ABD'ye eşlik ettiler. Bu yıl Biden yönetimi, Amerikan aileleri için maliyetleri arttıran kapsamlı gümrük vergilerinin aksine, Çin çelik ve alüminyumuna, yarı iletkenlere ve kritik minerallere yönelik hedefli gümrük vergilerini arttırdı; Avrupa Birliği ve Kanada da Çin elektrikli araçlarına gümrük vergisi getirdi. Pekin'in Amerikan endüstrilerini boğan, Amerikalıların geçim kaynaklarını mahveden ve Amerikan toplumlarını harap eden bir sübvansiyonlu mal akışı başlattığı bu yüzyılın ilk on yılındaki “Çin şokundan” acı dersler çıkardık. Tarihin tekerrür etmemesi ve Çin'in bozguncu taktikleriyle rekabet edebilmek için ABD'nin ve dostlarının üretim kapasitesine daha fazla yatırım yapıyor ve bu yatırımlara daha fazla koruma sağlıyoruz.
Gelişmekte olan teknolojiler söz konusu olduğunda, Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa ve Asya'daki müttefikleri ortak üstünlüklerini korumak için giderek daha fazla birlikte hareket etmekte. Bizim çağrımız üzerine Japonya ve Hollanda, Çin'in en gelişmiş yarı iletkenlere ve bunları üretmek için kullanılan ekipmanlara erişimini engellemek için önlemler alma konusunda ABD'ye katıldı. Kuantum Geliştirme Grubu aracılığıyla, tedarik zinciri dayanıklılığını güçlendirmek ve en güçlü süper bilgisayarları bile aşan yeteneklere sahip bir teknolojide araştırma ve ticari ortaklıkları genişletmek için dokuz önde gelen Avrupalı ve Asyalı müttefiki bir araya getirdik.
Rusya'nın savaşı başlattığı andan itibaren ABD'de bazıları Amerika'nın Ukrayna'ya verdiği destek yüzünden kaynakların Çin'e karşı mücadelede yetersiz kalacağını savundu. Eylemlerimiz bunun tam tersini kanıtladı: Rusya'ya karşı durmak, güvenliklerini giderek daha fazla bölünmez olarak gören Asya ve Avrupa arasında eşi benzeri görülmemiş bir yakınlaşmaya yol açtı. Bu değişim sadece Moskova ve Pekin tarafından alınan hayati kararların bir sonucu değildir. Aynı zamanda ABD'nin müttefikleri ve ortakları tarafından alınan, Washington'un teşvik ettiği ancak dikte etmediği, etmeyeceği ve edemeyeceği hayati kararların da bir ürünüdür.
Ukrayna'yı destekleyen küresel koalisyon, kariyerim boyunca gördüğüm en kuvvetli sorumluluk paylaşımı örneğidir. Putin'in geniş çaplı işgalinden bu yana ABD Ukrayna'ya 94 milyar dolar destek sağlarken, Avrupalı, Asyalı ve diğer ortaklar da yaklaşık 148 milyar dolar katkıda bulundu. ABD'nin Avrupa ve Asya'daki müttefiklerinin yeteneklerini artırmak için daha fazla koordinasyon, yatırım ve endüstriyel temel entegrasyonunun bir kombinasyonu yoluyla önemli çalışmalar devam etmektedir. Amerikan halkının beklentisi ve ABD'nin güvenliği, müttefiklerin ve ortakların zaman içinde kendi savunmaları için daha fazla sorumluluk üstlenmelerini gerektirmektedir. Ancak ABD, kurduğumuz müttefiklik köprüsü sayesinde bugün her iki önemli bölgede de bariz bir şekilde daha güçlü konumdadır. Bu bağlamda Amerika'nın dostları da öyle.
DEĞİŞİMCİLİĞİN BÖLGELERE ETKİSİ
Değişim yanlılarının artan iddiası ve ittifaklarının istikrarı bozucu etkileri Avrupa ve Asya'nın çok ötesine geçmektedir. Rusya, Afrika'da altın ve kritik madenleri çıkarmak, dezenformasyon yaymak ve demokratik yollarla seçilmiş hükümetleri devirmeye çalışanlara yardım etmek için ajanlarını ve paralı askerlerini harekete geçirdi. Moskova, dünyanın en ağır insani krizi olan Sudan'daki savaşı sona erdirmeye yönelik diplomatik çabaları desteklemek yerine, her iki tarafı da silahlandırarak çatışmayı körüklüyor. İran ve vekilleri, bölgedeki yasadışı silah kaçakçılığı yollarını canlı tutmak ve huzursuzluğu daha da arttırmak için mevcut kargaşadan faydalanıyor. Bu arada Pekin, Moskova'nın Afrika'daki savaşçılığından gözlerini kaçırırken yeni bağımlılıkları körükledi ve daha fazla ülkeyi sürdürülemez borç yükü altına soktu. Güney Amerika'da Çin, Rusya ve İran, Nicolás Maduro'nun Venezuela'daki otoriter hükümetine askeri, ekonomik ve diplomatik destek sağlayarak, Maduro'nun rejimin baskılara karşı dayanıklı olduğu yönündeki inancını pekiştiriyor.
Değişimci hizalanma Orta Doğu'da daha da yoğun bir şekilde yaşanıyor. Rusya bir zamanlar BM Güvenlik Konseyi'nin İran'ın nükleer emellerini kısıtlama çabalarını desteklemişti; şimdi ise İran'ın nükleer programını mümkün kılıyor ve istikrarı bozucu faaliyetlerini kolaylaştırıyor. Rusya ayrıca İsrail'in yakın bir ortağı iken 7 Ekim saldırısından sonra Hamas ile bağlarını güçlendirdi. Biden yönetimi ise Gazze'deki çatışmayı ve acıları sona erdirmek, İsraillilerin ve Lübnanlıların sınırın her iki tarafında da güven içinde yaşamalarını sağlayacak diplomatik bir çözüm bulmak, daha geniş bir bölgesel savaş riskini kontrol altına almak ve İsrail ile Suudi Arabistan da dahil olmak üzere bölgede daha fazla entegrasyon ve normalleşme için Orta Doğu'daki ve ötesindeki ortaklarıyla yorulmaksızın çalışmaktadır.
Bu çabalar birbirine bağlıdır. Gazze'deki savaş sona ermeden ve Filistinlilerin meşru isteklerini ve İsrail'in güvenlik ihtiyaçlarını karşılayacak, zamana yayılmış, inandırıcı bir devletleşme planı olmadan normalleşme gerçekleşemez. Ancak bu çabalar başarılı olursa, normalleşme İsrail'i bölgesel bir güvenlik mimarisine dahil edecek, bölgedeki ekonomik fırsatların önünü açacak ve İran ile vekillerini izole edecektir. Nisan ayında İran'dan gelen benzeri görülmemiş bir doğrudan saldırıya karşı İsrail'in kendisini savunmasına yardımcı olan ve aralarında Arap devletlerinin de bulunduğu ülkeler koalisyonunda bu tür bir entegrasyonun işaretleri görülmüştür. Bölgeye 7 Ekim'den bu yana yaptığım ziyaretler, liderlerin zor kararlar almaya istekli olmaları halinde daha fazla barış ve entegrasyona giden bir yol olduğunu teyit etmektedir.
Çabalarımız ne kadar amansız olursa olsun, Gazze'deki savaşın insani sonuçları yıkıcı olmaya devam ediyor. On binlerce Filistinli sivil, kendilerinin başlatmadığı ve durduramadığı bir çatışmada öldürüldü. Gazze nüfusunun neredeyse tamamı yerinden edildi ve büyük çoğunluğu yetersiz beslenmeden muzdarip. Gazze'de ya çoktan öldürülmüş ya da Hamas tarafından acımasız koşullarda tutulmaya devam eden yaklaşık 100 rehine bulunmakta. Tüm bu acılar, çatışmayı sona erdirme, tekrarlanmasını önleme ve bölgede kalıcı barış ve güvenliğin temelini atma çabalarımızı daha da acil hale getirmektedir.
DAHA GÜÇLÜ BİR TEKLİF
Birçok gelişmekte olan ve yükselen piyasa ülkesi için geçmişteki büyük güç rekabeti, gündelik sorunlarından uzak bir yarışta taraf seçmelerinin istenmesi anlamına geliyordu. Pek çok kişi bugünkü rekabetin de farklı olmadığı yönündeki endişelerini dile getirmekte. Bazıları da ABD'nin iç yenilenme ve stratejik rekabete odaklanmasının kendileri açısından en önemli konuların aleyhine gelişeceğinden endişe ediyor. Washington bunun tam tersinin doğru olduğunu göstermek zorundadır.
Biden yönetiminin dünya genelinde altyapıya fon sağlama çalışmaları tam da bunu yapmaya yönelik bir girişim. Hiçbir ülke kötü inşa edilmiş ve çevreye zarar veren, işçileri dışarıdan getirip istismar eden, yolsuzluğu teşvik eden ve hükümete sürdürülemez borçlar yükleyen altyapı projeleri istemez. Ancak çoğu zaman tek seçenek bu olmuştur. Daha iyi bir seçenek sunmak için ABD ve diğer G-7 ülkeleri 2022 yılında Küresel Altyapı ve Yatırım Ortaklığı'nı başlattı. Bu girişim, yüksek kaliteli, çevreye duyarlı ve gerçekleştirildiği toplumları güçlendiren projeleri finanse etmek üzere 600 milyar dolar tutarında kaynakla özel sermayenin önünü açacaktır. ABD halihazırda Filipinler'in ekonomik merkezlerini birbirine bağlamak ve ülkedeki yatırımları hızlandırmak için demiryolları ve limanlara yapılacak yatırımları koordine ediyor. Ayrıca Afrika'yı boydan boya geçen bir kalkınma şeridinde —Angola'nın Lobito limanını Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Zambiya'ya bağlayan ve sonuç itibariyle Atlantik ve Hint Okyanuslarını birbirine kavuşturan— bölge genelinde toplumlar için fırsatlar yaratacak ve temiz enerji dönüşümüne öncülük etmek bakımından hayati önem taşıyan kritik madenlerin tedarikini destekleyecek bir dizi altyapı yatırımı yapıyor.
Amerika Birleşik Devletleri, ülkelerin yüksek hızlı ve uygun fiyatlı İnternet bağlantılarına kavuşmak için güvenlik ve mahremiyetlerinden vazgeçmek zorunda kalmamaları adına dijital altyapıyı inşa etmek ve genişletmek için ortaklarıyla birlikte çalışıyor. Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve Tayvan ile birlikte çalışan Washington, Pasifik Adaları'nda 100.000 kişiye dijital erişim sağlayacak fiber hatlara yatırım yaptı. Asya'nın yanı sıra Afrika ve Güney Amerika'nın başka yerlerinde de benzer çabalara öncülük etti.
Yönetim ayrıca uluslararası kurumları daha kapsayıcı hale getirmeye çalışmaktadır. Birleşmiş Milletler ve benzeri kurumlar ne kadar kusurlu olursa olsun, bu kurumların meşruiyet ve kabiliyetlerinin yerini hiçbir şey tutamaz. Bu kurumlara dahil olarak onları reforma tabi tutmak, uluslararası düzeni yıkma çabalarına karşı onu desteklemenin en iyi yollarından biridir. Biden yönetimi altında ABD'nin Dünya Sağlık Örgütü, BM İnsan Hakları Konseyi ve UNESCO'ya yeniden katılmasının nedeni budur. Yönetimin BM Güvenlik Konseyi'ni Afrika'dan iki daimi üye, Latin Amerika ve Karayipler'den bir daimi üye ve gelişmekte olan küçük ada ülkeleri için seçilmiş bir koltuk ekleyerek genişletmeyi önermesinin nedeni de budur. Bu, Almanya, Hindistan ve Japonya için uzun süredir önerdiğimiz daimi koltuklara ilavedir. İşte bu nedenle G-20'ye Afrika Birliği'ni daimi üye olarak eklemesi için baskı yaptık ve G-20 bunu 2023'te gerçekleştirdi. 2021 yılında Uluslararası Para Fonu'nun küresel sağlık, iklim ve borç krizlerinin ağırlığı altında ezilen yoksul ülkelere yardım etmek üzere 650 milyar dolarlık Özel Kullanım Hakkı tahsis etmesini destekledik. Ayrıca Dünya Bankası'nda hükümetlerin doğal afetler ve iklim şokları sonrasında borç ödemelerini ertelemelerine olanak tanıyacak ve orta gelirli ülkeler için mevcut uygun maliyetli finansmanı artıracak reformlar için bastırdık. Başkan Biden döneminde ABD, gelişmekte olan ülkelerin iklim hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmak için iklim finansmanını dört katına çıkardı ve yarım milyardan fazla insanın iklim değişikliğinin etkilerini göğüslemesine yardımcı oldu.
Biden yönetimi, ABD'nin diğer ülkelerin en ciddi sorunlarının çözümünde güvenebilecekleri bir ülke olduğunu defalarca kanıtlamıştır. Örneğin Ukrayna'daki savaş küresel gıda güvenliği krizini şiddetlendirdiğinde, ABD gıda güvensizliğiyle mücadele için 17,5 milyar dolar yatırım yaptı ve 100'den fazla ülkeyi bu sorunu ve temel nedenlerini ele almak üzere somut adımlar atmaya çağırdı. Tüm bunları, dünya çapında hayat kurtaran insani yardımların açık ara en büyük bağışçısı olmaya devam ederken yaptı.
Dışişleri Bakanı olarak ben siyaset yapmıyorum; politika yapıyorum.
EVİN ÖNÜ
Bazı Amerikalılar daha fazla tekbaşınalık ve soyutlanma politikasından yana olsa da, aslında Biden yönetiminin stratejisinin dayanakları konusunda geniş bir destek var. CHIPS ve Bilim Yasası ile Ukrayna ve Tayvan'a yönelik çok sayıda fon Kongre'den iki partinin de desteğiyle geçti. Her iki meclisteki Demokratlar ve Cumhuriyetçiler ABD ittifaklarını güçlendirmeye kararlı. Ve anket üstüne anketlere göre Amerikalıların çoğunluğu ABD'nin dünyadaki ilkeli ve disiplinli liderliğini hayati önemde görmekteler.
Bu uyumu pekiştirmek, hem müttefikleri hem de rakipleri Washington'da iktidarda olan parti değişse dahi ABD dış politikasının temellerinin değişmeyeceği konusunda ikna etmek adına hayati önem taşımakta. Bu da müttefiklere ABD'nin kendi yanlarında kalacağına dair güven verecek ve onları ABD için daha güvenilir müttefikler haline getirecektir. Ve Washington'un rakiplerini güçlü bir duruşla karşılamayı sürdürmesini sağlayacaktır, çünkü rakipleri Amerikan gücünün yalnızca ABD hükümetinin kararlı taahhütlerine değil, aynı zamanda Amerikan halkının sarsılmaz inançlarına da dayalı olduğunu bileceklerdir.
Dışişleri Bakanı olarak ben siyaset yapmıyorum; politika yapıyorum. Ve politika seçimlerle ilgilidir. İlk günden itibaren Başkan Biden ve Başkan Yardımcısı Harris, daha rekabetçi ve yakıcı bir dünyada ABD'nin tek başına hareket edemeyeceğine dair temel bir seçim yaptılar. Amerika güvenliğini korumak ve halkı için fırsatlar yaratmak istiyorsa, özgür, şeffaf, güvenli ve müreffeh bir dünyada çıkarı olanların yanında yer almalı ve bu dünyayı tehdit edenlere karşı durmalıdır. Amerika Birleşik Devletleri'nin bu belirleyici on yılın ikinci yarısında yapacağı seçimler, bu sınav anının bir yenilenme zamanı olarak mı kalacağını yoksa bir gerileme dönemine mi döneceğini, Washington ve müttefiklerinin değişimci güçlere üstün gelmeye devam edip edemeyeceğini ya da onların vizyonlarının yirmi birinci yüzyılı tanımlamasına izin verip vermeyeceğini belirleyecektir.
🌍
‘Yeni BAŞLANGIÇ’ (New START) anlaşması hakkında bilgi için: https://en.wikipedia.org/wiki/New_START