Bir İsmin Anatomisi: BHARAT
Modi’nin G20'ye “India” değil, “Bharat” Başbakanı olarak ev sahipliği yapmayı tercih etmesi ile başlayan tartışmalara, “gelin bu işin serencamına bakalım biz…” boyutuyla katılmayı amaçlayan bir yazı.
“İnsanların yaşadığı tek ada Jambudvīpa’dır ve Bhārata en güneyinde yer alır; güneyde deniz ile kuzeyde 'Karın Yurdu' Himālaya arasındadır.”
Viṣṇupurāṇa, 2. 3.1-2“Tüm ülke, 'Hindistan' yerine 'Bharat' kelimesini kullanmamızı istiyor. 'Hindistan' İngilizler tarafından bize yöneltilen bir hakarettir, ancak 'Bharat' kültürümüzün bir simgesidir.”
İktidardaki BJP Milletvekili Harnath Singh Yadav
Toponimi veya ‘yer adı bilimi’, her türlü adın bilimi olan Onomastik ilminin bir alt dalıdır ve yer isimlerinin (toponimlerin), onların orijinlerinin, anlamlarının, kullanımlarının ve tiplendirmesinin bilimsel araştırmasıdır.
Narendra Damodardas Modi’nin son G20 toplantısına “India” olarak değil, “Bharat” Başbakanı olarak ev sahipliği yapmayı tercih etmesi ile başlayan tartışmalara, “gelin bu işin serencamına bakalım biz…” boyutuyla katılmayı amaçlayan bu yazıda, Hindistan’a verilen yer isimlerinin toponimleri konusunda, Hint dini alanında uzmanlaşmış, çalışma konuları arasında manastır tarikatları ve Hindu mezheplerinin ve reform hareketlerinin gelişimi ön plana çıkan bir antropolog olan ve halen “École des Hautes Études en Sciences Sociales”de profesörlük yapan Catherine Clémentin-Ojha’nın makalelerinden ziyadesi ile faydalandım.
Bilimsel veriler ışığında, bugün bütün dünyanın tartışmaya tutuştuğu güncel durumu anlamak ve anlamlandırmaya çalışmak, aslında derinliğine bir kavramayı mümkün kılmanın yanı sıra, işin bundan sonrasına bakarken elimizde bir fener olması için önemli.
Bir gerçeğin altını çizerek başlamak gerekiyor: Elbette her ismin olduğu gibi, coğrafi isimlerin de kendilerine ait bir tarihi vardır. Ve fakat bu isimlerin, zamanın devinimi içinde hep aynı anlamı korumadıkları hakikatini akıldan çıkarmamak lazım gelir. Yaşanan güncel gerçeklikte kullanmayı tercih ettiğimiz kavramlar, ulaşmak istediğimiz hakikatin inşasına hizmet eder ve sahip olduğumuz fikri ortaya koyarken, üretmek istediğimiz algıyı şekiller.

Nehru, esaret yıllarında (1942-1946) Ahmednagar Kalesi'nde kaleme aldığı ve 1946 yılında yayınlanan “Hindistan'ın Keşfi” adlı kitabında şöyle der:
“Sık sık, toplantıdan toplantıya dolaşırken, dinleyicilerime bu Hindistan'ımızdan, Hindustan'dan ve ırkın efsanevi kurucularından türetilen eski Sanskritçe isim olan Bharata'dan bahsettim.”
Nehru eserini kaleme alırken bu isimler, yani Hindustan, Bharat (Bharata) ve Hindistan, alt kıtada bir arada kullanılıyordu.
Hindistan ismi, Eski Yunanca -Indikê- ve Latince -India- olarak kullanımından bu yana, örneğin Yule ve Burnell'in ünlü Hobson-Jobson eserlerinde bize belirttiği gibi, çeşitli bölgelere atfedilmiştir.
M.Ö. 3'üncü yüzyılda İran'da İndus Nehri'nin ötesinde uzanan toprakları ifade etmek için kullanılan Hindustan ismi, tarih boyunca anlam değişimlerini çokça yaşayan bir isimdir. Bir Güney Asya tarihçisi, Doğu Hindistan Şirketi'nin tarihi ve Hindistan ile Sri Lanka'da sömürgeci haritalama üzerine çalışmaları olan Tarih Profesörü Ian Barrow, “18. ve 19. yüzyıl İngiliz haritalarının karşılaştırılması, Hindistan'a karşılık gelen bölgenin büyüklüğünün ve siyasi tanımlamasının tarihsel gelişmelerle birlikte zaman içinde değiştiğini göstermekte.” der.
Örneğin, İskoçyalı bir oryantalist, yazar, oyun yazarı ve Doğu Hindistan Şirketi'nde ordu subaylığı yapmış Alexander Dow'un The History of Hindostan (1792) adlı eserinde ya da Rennell'in Memoir of a Map of Hindoostan or the Mogul Empire (1793) adlı eserinde görüyoruz ki, Hindustan ismi, Moğolların toprakları ile ilişkilendirilmiştir.
Ayrıca Hindustan ismindeki ‘Hindu’ kökünün kendisi otomatik olarak bir yorumlama zorluğu ortaya çıkarmakta. Dünyadaki her şey gibi o da değişerek, coğrafi ve etnik bir terim olmaktan çıkıp, 19'uncu yüzyılın sonlarında Kuzey Hindistan Hindularını harekete geçirmek için ortaya atılan ve ulusal kimliği tek bir dile, tek bir dini mezhebe ve tek bir bölgeye bağlayan “Hindi, Hindu, Hindustan” mottosu ve halkın ağzındaki slogan olarak kendini gösterdiği üzere, Hindustan isminin dinsel bir kavram haline dönüştüğünü görüyoruz.
Lakin tarihin akışı içinde 1923'e gelindiğinde, radikal siyasi aktivist Vinayak Damodar Savarkar “Hindutva” adlı kitabında bu ismi Sanskritçe olarak Hindusthāna şeklinde kullanır. Farsça -stān ve Sanskritçe -sthāna kelimelerinin her ikisi de 'yer' anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu kullanım ile Hindustan, Hinduların topraklarına işaret eder ve doğrudan bir halka atıfta bulunulmaktadır, bir nehre -coğrafyaya- değil.
Hindistan yarımadasında Britanya Krallığının ve Doğu Hindistan Şirketinin egemenliğini sonlandırmak amacını güden, anti-sömürgeci, laik, demokratik, cumhuriyetçi, özgürlükçü ve sivil-politik Hindistan Bağımsızlık Hareketi, 1947'ye gelindiğinde ereğine ulaşmış ve Hindistan Bağımsızlık Yasası ilân edilmişti. Peşinden Hindistan Cumhuriyeti kurularak 26 Ocak 1950 yılında Anayasa vücuda getirildi.
Bağımsızlığın kazanıldığı bu tarihlerde, Bharat, India, Al-Hind ve Hindustan isimleri Hint alt kıtasını tanımlamak için kullanılmakta olan isimlerdi. 1950'de Anayasa yapıcılar ülkenin artık nasıl adlandırılması gerektiğine karar verdiler ve Anayasası'nın açılış maddesini şu şekilde yazdılar: “Hindistan, yani Bharat, bir Devletler Birliği olacaktır.”
Bundan böyle resmi olarak 2 isim söz konusu idi. Biri, egemenliği sona ermekte olan sömürgecilerle ilişkilendirilen Hindistan; diğeri, eski Sanskrit edebiyatında bulunduğu için “yerli” olarak algılanan Bharat (sanskritçe bhārata, ayrıca bakınız bhāratavarṣa).
Anayasa marifetiyle, bu iki isim dışında bir isim kullanılması, yasal olarak mümkün olamayacaktı. Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin temel ideolojisi anti-sömürgeci olmasına rağmen, bağımsız kapitalist ekonomik kalkınma vizyonu, Anayasa Yapıcıların hukuki-siyasi anlayışında, Hindistan ve Bharat isimlerinin birbirinin yerine kullanılabilen bir çözümü getirmişti.
Elbette Anayasa Meclisi'nin ülkelerine iki isim verme kararı Hint toplumu içindeki tartışmalara ve isimlendirme tercihlerine kesin merhem olmadı. Bu tartışma hâlâ güncel ve Modi'nin G20 zirvesine "Bharat Başbakanı" sıfatıyla katılmayı tercih etmesi ile birlikte tekrar yükseldi tabiatıyla.
Lakin bütün tartışmaların ötesinde, şeksiz şüphesiz hakikat olan şu ki: Bhārata gerçekten de kadim bir isim. Ve bugün Bharat tercihi, kadim köklere dönüşü imgeleyen bir sembol anlamına geliyor. O sebeple, bu “yerli” kabul edilen “kadim” ismin, aslında hangi yerliliği ve nasıl bir kadimliği temsil ettiğini kavramak önemli.
Puranalar, Antik Hint döneminden kalma, Hindularca kutsal kabul edilen metinlerdir. 18 Purana’da evrenin yaratılışı, yıkımı, kralların soyu, tanrılar ve kralların yaşantısı, kahraman ve ermişlerin hayat hikâyeleri, Hint coğrafyası ve inanışları ile ilgili konuları içeren masallar, öykü ve efsaneler anlatılmaktadır. Bhārata, Purāṇalarda ve Hıristiyanlık döneminin ilk yüzyıllarına ait diğer Sanskritçe metinlerde, Brahmanik toplum sisteminin hüküm sürdüğü bölgeler üstü ve kıtalar altı coğrafyayı işaret eder.
Çalışmaları çilecilik, feragat ve dharma üzerine odaklanan bir filolog ve Sanskrit Edebiyatı uzmanı olan Hindolog Patrick Olivelle'ın The Law Code of Manu adlı Sanskritçe'den çevirdiği Manu Kanunnamesi'nde yer alan ifadesiyle: “Vinashana'nın doğusunda ve Prayāga'nın batısında Himalaya ve Vindhya sıradağları arasındaki topraklar 'Orta Bölge' olarak bilinir. Aynı sıradağlar arasında kalan ve doğudan batı denizine kadar uzanan topraklara bilgeler Ᾱryāvarta - Ᾱryaların Bölgesi der.”
Kadim metinlerde “Aryaların Ülkesi” olarak tanımlanan bu topraklara Bhārata denmesini Catherine Clémentin-Ojha şöyle açıklamakta: “Bhārata adının gerçek hayatta nasıl, hangi koşullarda ve kimler tarafından kullanıldığına dair neredeyse hiçbir tarihsel kanıta sahip değiliz. Metinsel kaynaklara güvenebildiğimiz için dinsel ve kültürel tasavvur hakkındaki bilgimizden eminiz. Ayrıca, Purāṇaların okunmasının tapınaklar tarafından yürütülen ruhani eğitimin bir parçası olması sayesinde, Bhārata'nın geleneksel tasvirinin sömürge dönemine kadar pek çok nesil boyunca aktarıldığına inanmak için güçlü nedenlerimiz var, zira Purāṇalar sadece okur-yazar çevreler için değildir ve onların ayrıcalığı olarak düşünülmemiştir.”
Günümüze Puranik bilgilerin nesilden nesile aktarımı ile gelmiş olan Bhārata'nın temel özelliği, içe kapanıklığıdır. Bu kapalılığın iki boyutu vardır: biri mekânsal, diğeri toplumsal.
Mekansal manada, Bhārata toprakları Jambudvīpa ya da ‘Elma Ağacı Adası’ (Jambosaeugenia) üzerinde yer alır. Halka şeklindeki Jambudvīpa adası, kutup yıldızının hemen altında yer alan axis mundi olan Meru Dağı etrafında eş merkezli olarak düzenlenmiş benzer biçimde, halka şeklinde altı kıta ile çevrilidir. Yedi ada birlikte ele alındığında dünyayı oluşturur. Birbirlerinden farklı bileşimlere sahip okyanuslarla (tuzlu su, şurup, şarap, yağ, süt ve tatlı su) ayrılırlar; bu da karşılıklı olarak erişilemez olduklarını düşündüren ve yalıtılmışlıklarını pekiştiren bir konfigürasyondur. Her ada, kelime anlamı ‘yağmur’ olan varṣa'ya bölünmüştür, dolayısıyla genellikle bir iklim bölgesi olarak anlaşılır. Bu yedi ada arasında insanların yaşadığı tek ada olan Jambudvīpa’dır ve 9 varṣa'ya bölünmüştür, Bhārata en güney bölümünde yer alır. Viṣṇupurāṇa'dan öğrendiğimize göre, Bhārata güneyde deniz ile kuzeyde 'Karın Yurdu' (Himālaya) arasında yer almaktadır (bkz. Viṣṇupurāṇa 2. 3.1-2). Şeklî tarifi metinden metine değişiklik göstermektedir. Örneğin Mārkaṇḍeyapurāṇa, 57.59'da olduğu gibi yarım ay, üçgen, yamuk ya da bükülmüş bir yay olarak tarif edilmiştir. Bu Purāṇa'da Bhārata'nın doğuda, batıda ve güneyde okyanusla ve kuzeyde Himalaya ile çevrili olduğu söylenmekte.
Lakin Bhārata'yı günümüze kadar taşıyan asıl odak noktası onun mekansallığından ziyade, toplumsal sembolizmidir. Bhārata “su üzerinde yüzen ve doğuya doğru bakan bir kaplumbağa” olarak sembolize edilmiştir. Purāṇalar'da Bhārata oldukça yalın ve korunaklı bir yaşamın hüküm sürdüğü yer olarak tasvir edilmekte.
Mekânsal açıdan bakıldığında Bhārata tabiatıyla sınırlandırılmış bir coğrafi alandır. Ve fakat belirli bir sosyal düzenin hüküm sürdüğü bir bölgedir. Toplumsallaşmış bir yer olarak, esasen soteryolojik kavramlarla ifade edilen bir zaman organizasyonunu ve yaşam biçimini barındırmasıdır onu önemli kılan. Malumunuz, Soteryoloji veya ‘Kurtuluş Bilimi’, birçok dinde çok önemli bir yere sahip “kurtuluş” kavramını inceleyen teoloji konusudur. Ve Bharat isminin hep canlı kalması ve üstüne hiç tartışma olmaksızın hep ‘yerli’ ve ‘kadim’ olarak kabul görmesi, şüphesiz bu “Kurtuluşun Mekanı” olarak kabul görmesi ile doğrudan ilişkilidir. Ki mevcut jeopolitik manzarada, dünya bir hegemonya kapışmasının tam ortasında iken, Başbakanları Modi'nin ‘Bharat’ tercihi ile masaya oturması bu perspektifle okununca, asıl anlamını bulmaktadır.
Bu noktada yine Catherine Clémentin-Ojha'nın söyledikleri bize aslında fotoğrafı netlemekte:
“Bhārata'nın ilişkili olduğu kavramları inceleyerek onun aslında neyi temsil ettiği hakkında fikir edinebiliriz. Zamanın kozmik çağlara (yuga) düzgün bir şekilde bölündüğü, ayinleri (karman) doğru bir şekilde kutlayan insanların arzu ettiği sonuçları bekleyebileceği yer, dünyanın diğer bölgeleri değil, yalnızca Bharat'ın topraklarıdır. Yalnızca orada ve orada önceki doğumlarda işlenen eylemlerin (karmanın) meyvelerini toplayabilirler; yalnızca orada karmanın sona ermesini gerektiren göçten (saṃsāra) kalıcı kurtuluşu elde etmeye çalışabilirler. Bu gibi düşünceler Bhārata'nın 'işler ülkesi' (karmabhūmi) olarak iyi bilinen klasik nitelemesinde özetlenmiştir.”
Anlıyoruz ki, Bhārata Aryaların onları cennet götürecek yer olarak tasvir ettikleri bir mitik topografya. Bu noktada konunun günümüzü doğrudan ilgilendiren asıl odak noktasına geliyoruz: “İşler Ülkesi” (Karmabhūmi)
Doğu’nun tamamında olduğu üzere, Alt Kıta, işleri öyle incelikli gören bir kadim geleneğe sahiptir ki, bu geleneğin izi çok güncel bir örnekte kendini apaçık sergiledi.
Avrupa Komisyonu Dış Politika ve Güvenlik Politikalarından sorumlu Yüksek Komisyon Üyesi Josep Borell, Ekim 2022’de yaptığı bir konuşmada “Avrupa bir bahçe. Biz bir bahçe inşa ettik... Dünyanın geri kalanı... tam olarak bir bahçe değil. Dünyanın geri kalanının çoğu bir orman. Orman bahçeyi istila edebilir. Bahçıvanlar bununla ilgilenmeli.” demişti. Hiç şüpheye yer bırakmayacak şekilde, kendi Avrupalarının cennet olduğunu söylediği bu kaba ve ötekileştirici sözler doğal olarak büyük infial uyandırarak, dünyada tepki ile karşılandı.
Bugün İşler Ülkesi’nin Başbakanı olarak Modi, Bharat tercihini gayet sade bir şekilde yaparken, hiçbir başka söz söylemeye ihtiyaç duymadan, kendi cennetlerinin yol haritasını masaya koymuş, bu vesile ile Kadim Doğu aklının tarih sahnesine yeniden çıktığını, kırmadan, dökmeden, ötekileştirmeden, incelikle serimlemiştir.
Doğu tavrı ile Batı tarzı arasındaki bu derin fark, Asya hakkında daha fazla entelektüel çabayı hak etmiyor mu?

Brahmanik literatürde Bhārata içsel bir birlik ilkesiyle ilişkilendirilir. Bu nedenle Bhārata topraklarının kendisinin kutsal olduğu fikri öne çıkar. Buradan hareketle, Bhārata mekânsal olarak sınırlandırılmış bir ‘kurtuluş’u mümkün kılacak toplumsal düzene işaret eder, ancak siyasi olarak örgütlenmiş bir varlığa işaret değildir bu. Bu bakımdan, en azından Moğol döneminden beri siyasi rejimlerle ilişkilendirilen iki isim olan Hindustan ve (İngiliz) Hindistan'ından doğrudan ayrışır.
Hindu hukuk sisteminin duayen tarihçisi P.V. Kane bunu şöyle ifade etmektedir: “Viṣṇu (II, 3, 2), Brāhma, Mārkaṇḍeya (55, 21-22) ve diğer purāṇalar gururla Bharatavarṣa'nın eylem ülkesi (karmabhūmi) olduğunu iddia eder. Bu bir tür vatanseverliktir ama batı ülkelerinde gördüğümüz türden değildir. Bharatavarṣa'nın kendisi en eski zamanlardan beri çok sayıda ülkeden oluşmuştur. Bharatavarṣa ya da Ᾱryāvarta'ya yüzyıllar boyunca tüm yazarlar arasında siyasi açıdan olmasa da, dini açıdan bir birlik olarak büyük bir duygusal saygı duyulduğuna şüphe yoktur. Sadece modern ulus olmanın bir unsuru, yani aynı hükümet altında olmak eksikti. Çok eski zamanlardan beri büyük krallar ve halk arasında tüm Bharatavarṣa'yı ‘tek bir şemsiye altına alma’ arzusunun her zaman var olduğunu belirtmek gerekir.”
Sözlerinin devamında Kane, bugünü anlamlandırmamıza ve Modi'nin Bharat'ının motivasyonunu kavramamıza büyük katkıda bulunan şu detayı dikkatimize sunuyor:
“Bhārata'nın adını, Nehru'nun bahsettiği 'ırkın efsanevi kurucularından' biri olan Kral Bharata'dan aldığı söylenir. Bhāratavarṣa'nın tamamını fetheden Kral Samrāṭ, ‘evrensel egemen’ olarak adlandırılır. Bu tür anlayışlar Bhārata'nın doğal sınırlara sahip olduğu şeklindeki çoğu tanımla tezat oluşturur -insanların kontrolü altında hareket etmesi muhtemel olmayan türden sınırlar. Dahası, önemli bir hukuk kodu en azından daha eski ve daha küçük Brahmanik bölge olan Ᾱryāvarta'nın fethi yoluyla mekânsal genişlemeden bahseder. Medhatithi'nin sık sık alıntılanan 9. yüzyıl Manu şerhinde (2.23) şöyle denmektedir:
Eğer mükemmel davranışlı bir kṣatriya kralı Mleccha'ları fetheder, [Mleccha ülkesinde] 'Dört Varṇa Sistemi'ni kurar ve Mleccha'lara Ᾱryāvarta'daki cāṇḍālalarınkine benzer bir konum verirse, o [Mleccha ülkesi] bile kurban sunmaya uygun olacaktır, çünkü toprağın kendisi saf değildir ama [saf olmayan kişiler ya da şeylerle] temas yoluyla saflığını yitirir.”
Medhatithi’nin bahsettiği ‘Dört Varṇa Sistemi’, Hint Kast Sistemi'ni ayakta tutan en önemli etmen olan 'Varṇa' öğretisidir. Varṇa Sanskritçe bir kelimedir. “Sınıf, statü, renk” anlamlarına gelir. Bu öğreti tüm insanların doğuştan dört kasta ayrıldığını savunmaktadır ve dört çeşit Varṇa vardır:
Brahmanlar (Entelektüel bir tabakadır. Kutsal yazıları (Veda) yorumlayan kişilerdir. Bilginler ve rahipler bu tabakada yer alır.)
Kşatriyalar (Askerler, prensler ve üst düzey memurların oluşturduğu bir tabakadır.)
Vaişyalar (Tüccarlar, toprak sahipleri ve çiftçiler)
Sudralar (İşçiler ve köleler)
Varṇa sistemi, kast sisteminin entelektüel ve ideolojik düzeyi olarak tanımlanabilir; çünkü bu sistem toplumsal hiyerarşiyi sağlamaktadır. Medhatithi’nin şerh ettiği Manu Kanunnamesi (Manusmrti) değişik şartlar altında ve farklı zamanlarda dini hükümlerin nasıl uygulanacağı konusunda Hindulara rehberlik eden kutsal metindir. Manzum olan bu eser, Hindu dini ve sosyal yaşamıyla alâkalı bilimsel tartışmalarda temel referans kaynağı olarak kabul edilir. Bu açıdan düşünülürse, Kanunname, Dört Varṇa Sistemi yoluyla bir saflaşma sağlanması neticesinde herhangi bir yerin ‘kurban bile kesilebilir bir yer’ olabileceğini hükme bağlamaktadır.
Dünyanın kendi başına saf olmadığı, iki temel Brahmanik temsil, saf Ᾱrya ve saf olmayan Mleccha arasında bölündüğünü anlatmasının ötesinde, Manu Kanunnamesi’nde bu söylenenlerin altında yatan asıl önemli husus şudur ki, daha fazla insan Bharat toplumsal düzenine entegre edildikçe ve onun davranış normlarını kabul etmeye zorlandıkça Brahmanik bölgenin boyutunun, yani Bharat'ın genişleyebileceği fikri ve bunun yöntemi açıklanmaktadır.
Başbakan Modi’nin G20 masasına Bharat ismini tercih ederek oturması, sadece bir mitolojiye sahip çıkmak ya da toplumsal birliğe yönelik bir adımın işareti değil, bütün bunların yanısıra ve hepsinden daha çok geleceğe dair bir vizyon tasavvurunun göstergesidir.
Catherine Clémentin-Ojha'nun altını çizdiği üzere, “Samrāṭ, kozmik düzeni (dharma) koruyan ve dharma'nın hüküm sürmesi için tüm (Hindulaşmış) dünyayı eşsiz şemsiyesi altına almayı amaçlayan ideal 'Hindu' kraldır. Kraliyet methiyelerinde retorik olarak bu hedefe ulaşıldığı iddia edilir. Ancak pratikte Bhārata hiçbir zaman bilinen herhangi bir samrāṭ tarafından siyasi olarak birleştirilmemiştir. Hiçbir zaman siyasi bir rejimle eşzamanlı olmamıştır. O halde, Brahmanik gelenekte bulunduğu şekliyle 'Bhārata', insan faaliyetini büyük bir uzam-zamansal çerçeve (dvīpa, yuga) içine yerleştiren kozmolojik bir söyleme aittir. Belirli bir sosyal yapı içinde insanoğlunun, durumunun ve deneyiminin ve kişiler arası ilişkilerinin bir vizyonuyla ilişkilidir. Bölgesinin dışında düzensizlik hüküm sürer. Hiçbir yerde modern anlamda bir ülkeye atıfta bulunmaz.”
New York Üniversitesi'nde tarih ve Doğu Asya çalışmaları alanında yardımcı doçent olarak görev yapan Manu Goswami, 2004 yılında yayınlanan Producing India: From Colonial Economy to National Space adlı kitabında Hindistan'ın geçmişine dair yeni bakış açılarının ortaya çıkmasını sağlayan koşulları incelemiş ve eski Puranik Bhārata anlayışının sömürge döneminde Hindu entelijansiyası için nasıl yeni bir anlam kazandığını anlatmıştır. Bhārata bir sosyal düzen, belirli sosyal ilişkilerin ve paylaşılan ahlaki düzen kavramlarının hüküm sürdüğü bir alan olarak düşünülürken, (İngiliz) Hindistan'ı siyasi bir düzene, tek bir merkezi güç yapısının ve otoriter bir yönetim sisteminin kontrolü altındaki sınırlandırılmış bir bölgeye atıfta bulunuyordu. On dokuzuncu yüzyılın ortalarında eğitimli Hinduların ‘Bharat’ olarak adlandırdıkları bölge, İngilizler tarafından ‘Hindistan’ adı altında haritalandırılmış ve organize edilmişti.
Bu örnekten de görüyoruz ki, sömürgeci hegemonya elini uzattığı her yerde, o yerin “yerli” ve “kadim” bilgilerini, kavramlarını yer isimlerine varıncaya kadar değiştirerek, toplumların kökleri ile olan ilişkilerini zedelemek ve onları dönüştürmek ve kendi istediği biçimde şekillemek için özel çaba harcıyor.
Bugün tekrar kadim ve yerel Bhārat adının gündeme gelmesi ve resmi olarak tercih edilen olması, İngilizlerin ‘Hindistan’ anlayışının -ve bunun mekânsal ve siyasi birlik açısından gerektirdiği her şeyin- reddedilişidir. Nitekim iktidardaki Bharatiya Janata Partisi (BJP) Milletvekili Harnath Singh Yadav, G20 toplantısına ‘Bharat’ olarak katılmalarını şöyle açıkladı: “Tüm ülke, 'Hindistan' yerine 'Bharat' kelimesini kullanmamızı istiyor. 'Hindistan' İngilizler tarafından bize yöneltilen bir hakarettir, ancak 'Bharat' kültürümüzün bir simgesidir.”
Yadav'ın bu açıklamaları, Alman Şarkiyatçı Gustav Oppert'in 1893 yılında kaleme aldığı The Original Inhabitants of Bharatavarṣa or India adlı eserinde, Bhāratavarṣa'nın Hindistan için tek uygun ulusal isim olduğu şeklindeki sözlerini hatırlatıyor: “Hindistan'ın adı olarak Bharatavarsa ya da Bharataların ülkesi tanımlamasını tercih ediyorum. Böyle bir isim, şu anda Hinduları bölen büyük sosyal uçurumlar arasında köprü kuracak ve belki de antik çağın en eski zamanlarından beri birbirlerinden uzak yaşayan orijinal sakinlerin iki büyük düşman kesimini bir araya getirecektir [daha fazla Aryanlaşmış ve Aryan olmayan Hint klanları]. Böylesine eski ve onurlu bir ismi ulusal adları olarak kabul etmekle Hindistan'da ulusal birliğe doğru büyük bir adım atılmış olacaktır.”
Nitekim Bengalli milliyetçi ve sosyal reformcu Bipin Chandra Pal de, 1911'de yayınlanan The Soul of India adlı kitabında ülkesinin tek gerçek “yerli” ismi olduğunu ifade ediyordu: “Biz ona hiçbir zaman Hindistan ya da Hindustan demedik. Biz onu eskiden beri bambaşka bir isimle tanırdık. Bizim kendi adımız, ülkenin Aryan nüfusu arasında Bharatvarsha idi ve bugün de öyledir.”
Ashoka Üniversitesi'nde Siyaset ve Tarih Profesörü olan Sunil Khilnani 2003'te yayınladığı The Idea of India adlı eserinde ‘Bhārata'nın artık siyaset sahnesinde kariyer yapmaya tamamen hazır’ olduğunu söylüyordu. Çünkü Khilnani'ye göre siyaset, ‘Hintlilerin hareket etmeyi öğrenmek zorunda kalacakları kaçınılmaz bir alan’ haline gelmişti.
Bipin Chandra Pal'ın “Hindistan'ı Ruhu” adlı eserinde resmettiği tablo, Sunil Khilnani'nin 2003'teki saptaması üzerinden okununca, bugün yaşanan gelişmeleri kavramaktaki görümüz anlamlı bir derinlik kazanacaktır:
“Hindistan'ın birliği ne ırksal ne dini, ne siyasi ne de idari bir birlikti. Bu, en iyi ‘kültürel’ olarak tanımlanabilecek, kendine özgü bir birlik türüydü. Tarihimizin çok erken bir döneminde, topraklarımızın ve halkımızın görünürdeki tüm farklılıklarının ve çokluklarının ardında çok derin, ancak karmaşık bir tür organik birliğin tam olarak farkına varmıştık. Hindistan'ın Müslüman yöneticileri Hinduların bu paha biçilmez mirasına kondular. Mahomedanlar, eski sosyo-dinsel yaşam ve idealler topluluğuna şimdi idari ve siyasi birliğin yeni unsurlarını eklediler. Kast veya cemaat farkı gözetmeksizin herkes, İslam'ın vazettiği bazı kanun ve yükümlülüklere eşit derecede tabi oldu. Böylece Moğollar döneminde, daha önce sahip olduğumuzdan daha yeni ve daha birleşik, henüz tam olarak örgütlenmemiş olsa da daha organik bir ulusal yaşam ve bilince sahip olduk. İngilizler bu Hindistan'a geldiler; örgütlenmemiş, bilinçsiz ve gelişmemiş bir kaosa, sadece coğrafi bir varlığa değil. Ve bunu göz önünde bulundurarak, Hintlilerin her zaman birçok halkın kaotik bir topluluğu, kabilelerin ve ırkların, ailelerin ve kastların tutarsız ve heterojen bir koleksiyonu olduğunu, ancak hiçbir anlamda bir ulus olmadığını söylemek, affedilemez bir cehalettir.”
Catherine Clémentin-Ojha'nun bu noktada yaptığı tespit önemlidir: “Hindistan'ın Hindustan olarak adlandırıldığı İngiliz yönetiminden ziyade Moğol yönetimi sırasında siyasi birlik sağlanmış ve Bhārata'nın zaten var olan kültürel birliğine eklenerek Hintlilerin dinlerinden bağımsız olarak tam bir aidiyet duygusu geliştirmelerine olanak tanınmıştır.”
Hint dilinde ‘bir ülkeye ait olma duygusu’ “Vaṭan” kelimesi ile ifade edilir. Ve Hintliler için Vaṭan, diğer tüm bağlılıkların önünde gelir. Bugün Modi'nin G20 zirvesinde “Bharat Cumhuriyeti Hükümet Başkanı” ünvanını kullanması ile girilen yolun, -“Hindistan, İngilizler tarafından bize yöneltilen bir hakarettir” sözleri de dikkat-i nazara alınırsa-, Anayasa'daki ‘Hindistan’ ifadesinin tamamen kaldırılması süreci olduğunu tahmin etmek çok zor değil.
Nitekim bağımsız Hintli gazeteci Shri V. Sundaram'ın Temmuz 2005'te yayınladığı makalede kendi 'Vaṭan'larına yaklaşımı bugün atılan adımın toplumdaki karşılığını göstermesi açısından önemlidir: “Anayasa'yı hazırlayanlar 'Bharat'ın fazla Hindu olduğunu düşündükleri için, azınlıklara Hindulaştırılmayacaklarına dair bir garanti olarak 'Hindistan'ı getirmişlerdir. Ancak bu bir yanılgıdır. Bharat kelimesi hiçbir komünalist ima taşımaz ve bu nedenle ülkenin tek resmi adının Bharat olması gerekir.”
1950 Anayasa Meclisi’nde 1’inci maddeye yönelik “ülkenin ismi” tartışmaları esnasında, iki ismin bölücülük yaratacağı fikri üzerinde tartışma yoğunlaşınca, ülke siyasetinin saygın isimlerinden, Hindistan Ulusal Kongresi'nin Kuzey Hindistan lideri Kamalapati Tripathi'nin söz alarak 'memnuniyet' beyanı, Bharat isminin kullanılmasının gerçekten de potansiyel olarak bölücü bir unsur olacağına dair Meclisteki atışmaları sonlandırmıştı. Tripathi, o veciz konuşmasında şöyle sesleniyordu Kurucu Meclis’e:
“Bir ülke esaret altında olduğunda ruhunu kaybeder. Ülkemiz de bin yıllık köleliği sırasında her şeyini kaybetti. Kültürümüzü kaybettik, tarihimizi kaybettik, prestijimizi kaybettik, insanlığımızı kaybettik, kendimize saygımızı kaybettik, ruhumuzu kaybettik ve aslında şeklimizi ve ismimizi kaybettik. Bin yıl esaret altında kaldıktan sonra bugün, bu özgür ülke adını yeniden kazanacak ve umuyoruz ki kaybettiği adını yeniden kazandıktan sonra iç bilincini ve dış formunu yeniden kazanacak ve şimdiye kadar bir tür uykuda olan ruhunun ilhamıyla hareket etmeye başlayacaktır. Gerçekten de dünyadaki saygınlığını yeniden kazanacaktır.”
Hindu milliyetçilerine göre, -ki Anayasa Meclisindeki tartışmaları tetikleyen de budur-, Hindistan ismi ile Bharat ismi arasında temel bir felsefi fark vardır. Bu fark, Delhi'de meydana gelen dehşet verici toplu tecavüz olayının ardından Aralık 2012'de, Narendra Modi başbakanlığındaki iktidar partisi Bharatiya Janata Partisini de içeren Sangh Parivar (Sangh Ailesi) adlı geniş bir örgütler topluluğunun lider örgütü Rashtriya Swayamsevak Sang (Ulusal Gönüllü Organizasyonu) RSS'nin şu an şefi olan Mohan Bhagwat'ın sözlerindeki kadar açık bir şekilde ortaya konmamıştır: “Bu tür suçlar Bharat'ta pek işlenmez ama Hindistan'da sıklıkla işlenir.”
Her ne kadar bugün bu anlayış iktidarda ve G20 zirvesi ile adlarının “Bharat” olduğunu dünyaya ilan etmiş olsa da, Hindistan isminin ‘Bharat’ ile değiştirilmesi gerektiği argümanı sadece komünalist ve laik siyasi çevreler tarafından benimseniyor değil. İngiliz karşıtı ve şimdi artık çeperi genişlemiş olarak tümden Batı karşıtı siyasi akımlarca da sıklıkla bu değişim isteği vurgulanmaktadır. Örneğin Nisan 2004'te Samajwadi Partisi, ‘ülkenin kimliğini korumak için bir adım olarak’ Anayasa'da sadece ‘Bharat’ isminin benimsenmesini, ‘lüks malların ithalatının yasaklanmasını’ ve ‘Batılı tüketimci yaşam tarzının teşvik ettiği kültürel yozlaşmayı sona erdirmek için diğer uygun ekonomik ve siyasi önlemlerin alınmasını’ önermiştir iktidara. Ekim 2012'de de Karnataka Başbakanı B. S. Yeddyurappa’nın, Hindistan'ın adının artık sadece Bharat olarak kullanılması için Anayasa'da değişiklik yapılmasını öneren bir Meclis konuşması yaptığını görüyoruz.
İngilizlerin Hindistan’ına hemen bütün cenahlardan kategorik karşı çıkış gözlemlenirken, tartışmanın aslında ‘Hindustan’ ve ‘Bharat’ isimleri üzerine olduğunu görüyoruz.
'Hindustan' ismini isteyenler, ülkenin Hindu karakterini vurgulamak için bu ismin kullanılması gerektiğini savunanlar. Nitekim Şubat 2003'te Hindu milliyetçiliğine dayalı bir aşırı sağcı Hindu örgütü olan VHP - Vishva Hindu Parishad (Dünya Hindu Konseyi) lideri Pravin Togadia “Hindu ulusunun onurunu yeniden tesis etmek için Hindistan'ın adının Hindustan olarak değiştirilmesini” talep etmiştir. Temmuz 2011'de ise, o dönemde Harvard'da ekonomi dersleri veren Janata Partisi başkanı Dr. Subramanian Swamy aynı talepte bulunmuştur. Swamy ayrıca bir medeni kanunun uygulanmasını, Sanskritçe öğrenmenin ve Vande Mātaram söylemenin zorunlu hale getirilmesini ve Hindu olmayanların ancak Hindu soyundan geldiklerini kabul etmeleri halinde oy kullanmalarına izin verilmesini tavsiye etmiştir.
Aşırı Hindu milliyetçilerinin bu görüşlerine karşı çıkanlar ise, ‘Hindustan’ ismini ‘azınlıklar’ (Hindu olmayanlar olarak okuyun) için çok saldırgan olduğu gerekçesiyle reddetmekteler. Laik Milliyetçiler açısından 'Hindustan', Farsça son ekiyle bile olsa, Savarkar'ın 'Hinduların Ülkesi' anlamını taşımakta ve daha önce bahsettiğimiz üzere, Hindustan dini bir anlam kazanmaktadır. Buna karşılık, ‘Bharat’ iç farklılıkları koruma ve tolere etme kapasitesine sahip, Alt Kıta’nın “yerli” ve “kadim” ismidir.
Başlarken de söylediğim gibi, isimlerin kendilerine ait bir yaşamı ve o yaşamın şekillediği bir tarihi var!
Catherine Clémentin-Ojha diyor ki: “Adlandırma siyaseti, ulusun toplumsal üretiminin bir parçasıdır. Süreçleri geniş sosyo-politik koşullar tarafından şekillendirilir ve çeşitli açılardan incelenebilir.”
Tarihin bu aksında, ‘Aryaların Ülkesi’ kendine BHARAT demeyi seçti. Asya’dan yükselen bir rüzgar Batı hegemonyasını sallarken, -Thomas Fazi’nin tabiriyle- BRICS Dünya Düzeni’nin şafağında, ‘Hindistan’ yerine artık ‘Bharat’ isminin tercih edilmesi, bizi aslında “Uygarlık Devleti” üstüne düşünmeye biraz daha itiyor.
Bu vesile, evvelce çevirisini yayınlamış olduğum Martin Jacques’in “Ulus-Devlete Karşı Uygarlık Devleti” makalesini mutlak okumanızı salık veririm.
🌍
Martin Jacques: "Ulus-Devlete Karşı Uygarlık Devleti"
Çevirmen Önsözü; “Tarihsel mirasımız ve onun doğurduğu zihniyet, şu anda önümüzde belirmekte olan yepyeni dünya için bize yeterli donanımı sunmamakta.” Zamansız yazılar vardır. Büyük hiciv ustamız Şair Eşref’in “numarasız gözlük gibi, kime taksan uyar”