BRICS'in Geleceği ve Yeni Küresel Düzen
Carnegie Endowment Araştırmacıları Alexander Gabuev ve Oliver Stuenkel, BRICS İçerisindeki Fikir Ayrılıklarından Hareketle Batı Bloğunun Yapması Gerekenlere Dair Bir Reçete Sunuyor.
24.09.2024-Foreign Affairs
Ekim ayı sonunda BRICS olarak bilinen ülkeler grubu, yıllık zirveleri için Rusya'nın Kazan kentinde bir araya gelecek. Toplantı, Ukrayna'daki amansız savaşını sürdürürken bile giderek ağırlaşan bu bloğun toplantısına başkanlık edecek olan ev sahibi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin için bir zafer anına dönüşecek.
Grubun kısaltması ilk beş üyesinden -Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika- geliyor ancak şu anda Mısır, Etiyopya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni de içerecek şekilde büyüdü. Suudi Arabistan da grubun faaliyetlerine katılıyor, ancak resmi olarak katılmadı. Bu on ülke birlikte, satın alma gücü paritesine göre küresel GSYH'nin %35,6'sını (G-7'nin %30,3'ünden daha fazla) ve dünya nüfusunun %45'ini (G-7 %10'dan daha azını temsil etmektedir) temsil etmektedir. Önümüzdeki yıllarda BRICS'in daha da genişlemesi ve Endonezya gibi yükselen güçler de dahil olmak üzere 40'tan fazla ülkenin birliğe katılmaya ilgi göstermesi muhtemeldir.
Putin, Ukrayna'yı geniş çaplı işgalinin ardından Batı'nın Rusya'yı izole etme çabalarına rağmen, ülkesinin sadece uluslararası bir parya olmaktan uzak olduğunu göstermekle kalmayıp, aynı zamanda uluslararası düzenin geleceğini şekillendirecek dinamik bir grubun önemli bir üyesi olduğunu da iddia edebilme şansına sahip olacak. Bu mesaj sadece retorik bir duruş değil, Kremlin'in Batılı olmayan ülkelerle yürüttüğü mahir diplomasinin ya da bu ülkelerin Rusya ile kendi çıkarlarını gözeten pragmatik angajmanlarının bir göstergesi de değil.
Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin küresel düzeni tek taraflı olarak şekillendirme gücü azaldıkça, birçok ülke alternatif güç merkezlerine kur yaparak kendi özerkliklerini artırmaya çalışıyor. ABD ve küçük ortaklarının G-7 veya ABD liderliğindeki askeri bloklar gibi ayrıcalıklı kulüplerine katılamayan veya katılmak istemeyen ve ayrıca Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası gibi ABD tarafından desteklenen küresel finans kuruluşlarından giderek daha fazla hayal kırıklığına uğrayan bu ülkeler, seçeneklerini genişletmeye ve Amerikan olmayan girişimler ve kuruluşlarla bağlar kurmaya hevesli. BRICS, bu tür girişimler arasında en önemli, ilgili ve potansiyel olarak etkili olanı olarak öne çıkmaktadır.
Grubun 15 yıl önceki kuruluşundan bu yana çok sayıda Batılı analist grubun çökeceğini öngörmüştü. Üyeleri birbirlerinden oldukça farklıydı, çeşitli konularda sık sık anlaşmazlığa düşüyor ve dünyanın dört bir yanına dağılmış durumdaydılar ki bu da anlamlı bir ortaklığın formülü olmaktan uzaktı. Ancak BRICS ayakta kalmayı başardı. Son yıllarda Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ve Çin ile ABD arasındaki gerginliğin derinleşmesiyle ortaya çıkan küresel jeopolitik sarsıntının ardından bile BRICS'e katılmaya yönelik ilgi artmış, pek çok gelişmekte olan ülke bu grubu önümüzdeki yıllarda yollarını bulmak için kullanabilecekleri yararlı bir vasıta olarak görmüştür.
Ancak tüm cazibesine rağmen kulüp kendi içindeki bir çatlakla boğuşmak zorundadır. Başta Çin ve Rusya olmak üzere bazı üyeler, grubu Batı bloğuna ve ABD tarafından oluşturulan küresel düzene karşı konumlandırmak istiyor. ABD'nin müzmin düşmanı İran'ın da eklenmesi, bloğun artık daha büyük bir jeopolitik savaşın bir tarafında yer aldığı hissini derinleştiriyor. Öte yandan, başta Brezilya ve Hindistan olmak üzere diğer üyeler bu hırsı paylaşmıyor. Bunun yerine BRICS'i mevcut düzeni demokratikleştirmek ve küresel düzen içerisinde reformları teşvik etmek için kullanmak istiyor, dünyayı Soğuk Savaş sonrası dönemin solmakta olan tek kutupluluğundan, ülkelerin ABD liderliğindeki ve Çin liderliğindeki bloklar arasında hareket edebileceği bir çok kutupluluğa yönlendirme amacındalar.
Batı bloğunu karşısına almış devletler ile henüz hizalanmamış olanlar arasındaki mücadele BRICS'in geleceğini şekillendirecek ve küresel düzenin kendisi için de önemli sonuçlar doğuracaktır.
Kremlin’in Brikolajı
Kazan'daki BRICS zirvesi, ilk olarak Goldman Sachs analistleri tarafından pişirilen bu alfabe çorbası grubu proaktif bir küresel örgüte dönüştürmek için Kremlin'in yıllardır sürdürdüğü diplomatik çabayı takip ediyor. Rusya 2006 yılında BRIC dışişleri bakanlarının ilk toplantısını BM Genel Kurulu sırasında New York'ta gerçekleştirdi. Haziran 2009'da Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev Yekaterinburg'da Brezilya, Çin ve Hindistan liderlerini açılış zirvesinde ağırladı. Ve 2010 yılında gruba Güney Afrika da eklenerek bugün bilinen şekliyle akronim (BRICS) tamamlanmış oldu.
On beş yıl önce Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkan küresel mali kriz BRIC gruplaşmasına olan ilgiyi arttırdı. Amerikalı kanun koyucuların krizi önlemedeki başarısızlığı ve Bretton Woods kurumlarının verimsizliğinin ortaya çıkması -Batılı ekonomiler zorlanırken Çin'in devam eden olağanüstü büyümesinden bahsetmiyorum bile- küresel ekonomik güç ve sorumluluğun Batı'dan gelişmekte olan dünyaya yeniden dağılması çağrılarına yol açtı. BRICS bu düşünceyi en iyi temsil eden kulüp oldu. Ancak o dönemde Moskova ve ortakları mevcut düzeni torpillemeye değil, büyük ölçüde iyileştirmeye çalıştılar.
BRICS, 2014 yılında mevcut uluslararası kurumları tamamlamak ve üyelerinden herhangi birinin kısa vadeli zorluklarla karşılaşması durumunda likidite sağlayan bir finansal güvenlik ağı kurmak için Yeni Kalkınma Bankası'nı (NDB) duyurdu. Bu bankanın Dünya Bankası ve IMF'ye rakip değil, onları tamamlayıcı olması amaçlanıyordu.
Rusya, 2014'te Kırım'ın ilhakı, Ukrayna'nın doğusundaki savaş ve bunu takip eden Batı'nın Rusya'ya yönelik koordineli yaptırımlarının ardından BRICS'te daha büyük bir anlam ve değer gördü. Rusya 2015 yılında ev sahipliği yaptığı BRICS zirvesini izole olmadığının ve grubun G-7'ye (eski adıyla G-8) alternatif olabileceğinin bir işareti olarak sundu. Kremlin'in BRICS'in ABD'nin otoriter hegemonyasına karşı bir sığınak olabileceği yönündeki düşüncesi 2022'deki Ukrayna işgalinden bu yana giderek belirginleşti.
Rusya'nın BRICS üyeleri Çin ve Hindistan ile olan bağları, rejimin Batı'nın yaptırım kampanyasından etkilenmemesini sağladı. Ancak ABD'nin Rusya'ya yönelik yaptırımları, Ukrayna'daki savaş nedeniyle Kremlin'i doğrudan doğruya hedef almayan ülkeleri de etkilemeye devam ediyor. Örneğin ABD'nin baskısı birçok Çin bankasını bu yıl Rus muadilleriyle olan işlemlerini durdurmaya zorlayarak ödeme planlarını aksattı ve Rus ithalatçılar için işlem maliyetlerini arttırdı. Moskova, Washington'un bu uygulamasının sadece ABD doları cinsinden ödemeleri değil, Çin Yuanı cinsinden ödemeleri de etkilediğini öğrenince oldukça rahatsız oldu. Bu cezalandırıcı yaptırım kısıtlamaları, Rusya'nın Batı yaptırımlarının diğer yolları kapatması nedeniyle bir finansman kaynağı olarak hizmet etmesini umduğu NDB için de geçerli, ancak BRICS bankası Rusya'daki tüm projeleri dondurdu.
Bu güçlüklere rağmen BRICS, Rusya'nın gelişen büyük stratejisinde hâlâ önemli bir rol oynamaktadır. Şubat 2022'den önce Moskova, Rusya'nın dünyanın en güçlü iki ülkesi olan Çin ve ABD ile ilişkilerini dengeleyebileceği çok kutuplu bir düzen umuyordu. Ukrayna'daki savaş, Kremlin'in dış politikasındaki pragmatizm kalıntılarını parçaladı. Putin savaşı Batı ile daha geniş bir çatışmanın parçası olarak algıladığından, şimdi mevcut küresel kurumların çeşitli yönlerini zayıflatmak ve Çin'in ABD hegemonyasına meydan okumasını güçlendirmeye yardımcı olmak da dahil olmak üzere, yapabildiği her yerde ABD'nin konumunu zayıflatmayı tercih ediyor.
Bu yaklaşım, Rusya'nın Çin, İran ve Kuzey Kore ile ileri askeri teknoloji paylaşımı; Pyongyang'a karşı BM yaptırım rejimini yok etme çalışmaları ve Batı'nın kontrolü altındaki araçları baypas edebilecek ödeme planlarını yorulmaksızın teşvik etmesi gibi birçok alanda görülebilir. Putin Temmuz ayında yaptığı açıklamada Rusya'nın BRICS başkanlığının gündemini, ABD liderliğindeki düzenin “klasik sömürgeciliğini” yıkmaya yönelik “sancılı bir sürecin” parçası olarak özetlemiş ve Washington'un sistemin kurallarını koyma konusundaki “tekeline” son verilmesi çağrısında bulunmuştu.
Batı “tekeline” karşı bu mücadelede Putin en önemli kampanyayı doların uluslararası finansal işlemler üzerindeki hakimiyetini zayıflatma görevi olarak belirledi. Bu odaklanma Rusya'nın Batı yaptırımlarıyla yaşadığı deneyimin doğrudan bir sonucudur. Rusya, BRICS aracılığıyla tüm üye ülkeleri kapsayan, gerçek anlamda yaptırımlara dayanıklı bir ödeme sistemi ve mali altyapı inşa edebileceğini umuyor. ABD, Rusya'nın ortaklarına tek tek baskı uygulayabilir, ancak bu ülkeler Brezilya, Hindistan ve Suudi Arabistan gibi ABD'nin önemli ortaklarını içeren alternatif bir sisteme katılmışsa bu çok daha zor, hatta imkansız olacaktır. NDB'nin Rusya'daki projeleri askıya alma kararı, üyelerin Batı yaptırımlarına karşı kırılganlıklarını azaltmak için BRICS'in daha da gelişmesi gerektiğini güçlü bir şekilde hatırlattı.
Dümende ÇİN Var.
BRICS'i ABD liderliğindeki küresel düzene bir alternatif oluşturmak için kullanma teklifinin başını Rusya çekiyor olabilir, ancak grubun genişlemesinin arkasındaki gerçek itici güç Çin'dir. Pekin, 2008-10 küresel mali krizi sırasında Moskova'nın BRICS'i daha anlamlı hale getirme arzusunu paylaştı. Çin kendisini, ekonomik ve teknolojik güçteki değişimleri daha adil bir şekilde yansıtmak için küresel kurumları kademeli olarak yeniden dengelemeye çalışan dinamik bir gelişmekte olan ülkeler grubunun parçası olarak konumlandırmak istedi. Ancak Çin Devlet Başkanı Hu Jintao yönetiminde Pekin, Deng Xiaoping'in “düşük profil” formülüne bağlı kalarak grubun liderliğini üstlenmek istemedi.
Xi Jinping 2012 yılında Çin'in en önemli lideri olduktan kısa bir süre sonra işler değişmeye başladı. Pekin 2013 yılında, geniş bir küresel altyapı yatırım programı olan Kuşak ve Yol Girişimi'ne dönüşen iddialı bir proje hazırladı. Aynı dönemde Çin, güçlü bir etkiye sahip olacağı bölgesel finans kuruluşlarının kurulmasına yardımcı oldu: önce 2014'te NDB, ardından 2016'da Asya Altyapı Yatırım Bankası kuruldu. Çin Halk Bankası ayrıca ticarette Çin para biriminin kullanımını genişletmek, Yuanın küresel likiditesini artırmak için diğer merkez bankalarıyla ulusal para birimi takaslarını yaygınlaştırmak ve Yuanın IMF'nin özel kullanım hakları sepetine dahil edilerek konvertible olmayan tek küresel rezerv para birimi haline getirilmesi için lobi faaliyetlerinde bulunmak suretiyle Yuanın küreselleşmesine öncülük etti. NDB aracılığıyla, ikili ticarette yerel para birimlerini kullanma girişimleri ve ulusal rezerv para birimleri havuzu oluşturma çabalarıyla BRICS, Çin'in mevcut küresel düzen içerisindeki nüfuzunu arttıran çok taraflı kurumların oluşturulmasında önemli bir rol oynamaktadır.
ABD-Çin ilişkileri son on yılda dibe vururken, Pekin'in dış politikası daha radikal bir hale büründü. Çinli liderler, ABD'nin Pekin ile küresel liderliği paylaşmaya tenezzül etmek şöyle dursun, Çin'in Asya'da egemen güç olmasına bile bile izin vermeyeceğine inanıyor. Çin, ABD'nin mevcut küresel düzenin temelini oluşturan ittifakları ve kurumları Çin'in yükselişini engellemek için kullandığına kanidir.
Buna karşılık Pekin, Xi'nin birbiriyle örtüşen Küresel Güvenlik Girişimi, Küresel Kalkınma Girişimi ve Küresel Medeniyet Girişimi gibi, Batı'nın evrensel kuralları tek taraflı olarak tanımlama hakkına meydan okuyan ve insan hakları gibi alanlarda uluslararası değerler kavramının altını oymaya çalışan projeler başlattı. Bu girişimler Çin'in mevcut düzende sadece reform yapmak yerine farklı bir düzen inşa etme arzusuna işaret etmektedir.
Çin ve Rusya'nın BRICS için benzer hedefleri var ve bu da Putin ve Xi'yi güçlü bir ikili haline getiriyor. Her ikisi de küresel hegemon olarak ABD'yi tahtından indirmek istiyor ve bu amaçla Pekin ve Moskova alternatif finans ve teknoloji platformlarını ABD baskısına karşı dayanıklı hale getirmeye çalışıyor. BRICS aracılığıyla çok taraflılığı derinleştirmek ileriye dönük en iyi yol gibi görünüyor. Putin gibi Xi de bu çabayı ahlaki terimlerle ifade ediyor. 2023'teki bir BRICS zirvesinde söylediği gibi, “İlkeleri takas etmeyiz, dış baskıya boyun eğmeyiz ya da başkalarının kölesi gibi davranmayız. Uluslararası kurallar, en kuvvetli kaslara ya da en yüksek sese sahip olanlar tarafından dikte edilmek yerine, BM Şartı'nın amaç ve ilkeleri temelinde tüm ülkeler tarafından ortaklaşa yazılmalı ve desteklenmelidir.”
Söylemin ötesinde Çin, Rusya'nın da desteğiyle BRICS'e üye kazandırma çabalarına öncülük etti. Pekin maksimalist bir yaklaşımı savunarak mümkün olduğunca çok ülkeyi bünyesine katmaya çalıştı. Güçlü ve büyük bir bloğun lideri olmak istiyor. Kapalı kapılar ardında yürütülen uzun müzakereler sonucunda yeni üye sayısı altıya indirilirken, Arjantin'in geçen sonbaharda yapılan başkanlık seçimlerinde liberal Javier Milei'nin zaferi sonrasında katılma taahhüdünden vazgeçmesiyle bu sayı beşe düştü.
Kazan'daki zirve genişletilmiş BRICS'in ilk toplantısı olacak. Ancak Pekin'in grubu büyütme ve uluslararası sahnedeki rolünü genişletme yönündeki agresif çabasının bir bedeli var. Grup daha az uyumlu ve daha fazla hassas hale geldi; grup içindeki tüm ülkeler Xi ve Putin'in Batı karşıtı gündemini paylaşmıyorlar.
Orta Yol Arayışı
Bloğun kurucu üyeleri arasındaki çatlak oldukça belirgin. Çin ve Rusya aynı görüşte olabilirler, ancak Brezilya ve Hindistan, şu anda inşa edildiği şekliyle uluslararası sisteme saldırmaya kalkışmadan küresel yönetişim reformunu sürdürmeye büyük ölçüde bağlı kalıyorlar. Brasília ve Yeni Delhi'deki karar alıcılar herhangi bir tarafa bağlı olmayan bir yaklaşım sergilemeye ve bir yanda Batı, diğer yanda Rusya ve Çin arasında bir orta yol bulmaya hevesliler. Hem Brezilya hem de Hindistan, Ukrayna'daki savaş söz konusu olduğunda, Batı'nın Rusya'yı izole etme girişimlerini destekleme konusunda gönülsüz, ancak işgalin uluslararası hukukun açık bir ihlali anlamına geldiğini kabul ederek açıkça Moskova'nın yanında yer alma konusunda da aynı derecede tereddütlü bir tutum sergilediler. Her iki ülke de Batı'nın Rusya'ya yönelik yaptırımlarının yol açtığı ticaret sapmasından ekonomik açıdan istifade etti. Brezilya indirimli Rus gübresi satın alıyor ve geçen yıl Rus dizelinin en büyük alıcılarından biri oldu. Hindistan da indirimli Rus enerji ürünleri satın alıyor. Ancak her iki ülke de Batı ile bağlarını koparmak ya da Batı karşıtı bir blokta yer almak istemiyor.
Bu nedenle Brezilya ve Hindistan BRICS'in sertleşen yöneliminden çekiniyor. Her ikisi de Çin'in ilk kez 2017'de “BRICS Plus” adı altında önerdiği grubu genişletme çabasına başlangıçta karşı çıkmıştı. Brezilya ve Hindistan, bloğa daha fazla üye katmanın kendi nüfuzlarını azaltacağından endişe ederek kulübün ayrıcalıklı konumunu korumaya hevesliydi. 2023'te Çin diplomatik kampanyasını hızlandırdı ve Brezilya ile Hindistan'a genişlemeyi desteklemeleri için baskı yaptı; çoğunlukla da bu ülkelerin direnişini diğer gelişmekte olan ülkelerin yükselişini engellemekle eşdeğer tuttu. Küresel Güney'de kendi konumunu korumak isteyen Hindistan itirazını geri çekti ve Brezilya'ya genişlemeyi kabul etmekten başka seçenek bırakmadı. Brezilya, açıkça Batı karşıtı olan ülkelerin üyeliğe alınmaması için lobi yaptı; bu çaba, İran'ın o yıl yeni üyelerden biri olarak ilan edilmesiyle büyük ölçüde hüsrana uğradı.
Çin'in 2023 zirvesinde tercihlerini dayatma biçimi Brezilyalı diplomatları şaşırttı ve çok daha iddialı bir Çin tarafından yönetilen genişlemiş bir grupta kendi ülkelerinin rolünün azalacağı yönündeki korkuları doğruladı. Bu gelişmeler Brezilya'da BRICS'in bir parçası olmanın ülkenin taraf olmama stratejisini zorlaştırabileceğine dair endişelere yol açtı. Şimdilik, üyeliğin önemli faydalar sağlayacağı yönündeki geniş mutabakat devam etmektedir. Brezilya, diğer BRICS üyesi ülkelerle bağlarını derinleştirme şansını ve Washington ve Brüksel ile müzakerelere getirdiği ilave kaldıracı takdir ediyor. BRICS üyeliği, bürokrasisi Batı dışı dünya hakkında sınırlı bilgiye sahip olan Brezilya ve Güney Afrika gibi ülkelerin birden çok kutbun yer aldığı bir düzene uyum sağlamasına da yardımcı oldu. Ayrıca Xi ve diğer Çinli karar vericilerle önemli ölçüde yüz yüze gelme fırsatı da sunuyor ki Çin yatırım ve ticaretinin küresel Güney'deki ülkeler için ne kadar önemli hale geldiği düşünüldüğünde bu hiç de önemsiz bir avantaj değil.
BRICS'in açıkça Batı karşıtı kampı ile bağlantısızlık yanlısı grup arasında giderek artan ayrışmaya rağmen, tüm üyeler hala grubun neden üyeleri için hayati önem taşıdığını açıklayan bir dizi temel konuda hemfikir. Gruptaki ülkelerin çoğuna göre dünya ABD liderliğindeki tek kutupluluktan birden çok küresel aktörün yer aldığı bir yapıya doğru ilerliyor ve jeopolitik artık çeşitli güç merkezleri arasındaki rekabetle tanımlanıyor. BRICS iç gerilimlere rağmen bu süreci aktif bir şekilde şekillendirmek için kilit bir platform olmaya devam ediyor.
Küresel Güney'deki başkentlerden bakıldığında, sınırlandırılmadığı takdirde uluslararası kurallar ve normlar ile küresel istikrar için bir tehdit oluşturan hegemonik gücü sınırlamanın en güvenli yolu multi-polaritedir. Batılı politika yapıcılar BRICS ülkeleri arasındaki bu temel mutabakatı ve bunun başlangıcından bu yana tüm üyelerin topluluğa bağlı kalmasında oynadığı rolü sıklıkla göz ardı etmektedir. Fakat bloğun içinde bu ortak bakış açısı aynı zamanda gelişmekte olan dünyanın büyük bir kısmının neden küresel düzende daha büyük ölçüde çok kutuplu bir yapı beklediğini ve Washington'un ya da Batı'nın tartışmasız üstünlüğüne özlem duymadığını da açıklamaktadır. Bugün birçok ülke için BRICS'e katılmak gerçekten cazip bir teklif. Çin ve Rusya, aralarında Cezayir, Kolombiya ve Malezya'nın da bulunduğu çok sayıda ülkenin BRICS'e katılma isteğini memnuniyetle karşılıyor.
BRICS'e katılan her ülke kilit bir soruyla boğuşmak zorunda kalacak: Hangi tarafta yer almak istiyorlar? Brezilya, Hindistan ve diğer hizaya gelmeyenlerle mi yoksa Çin ve Rusya'nın başını çektiği Batı karşıtlarıyla mı bir araya gelecekler?
Kendisi de uluslararası sahnede bir parya olan İran, Batı karşıtı kampı daha da güçlü kılacaktır. Ancak diğer birçok ülkenin BRICS'e katılımı, Batı ile bağlarını zayıflatmadan Çin ve küresel Güney'deki diğer ülkelerle bağlarını güçlendirmenin bir yolu olarak görmesi kuvvetle muhtemeldir.
Suudi Arabistan bunun başlıca örneğidir. Riyad, Washington'un hala çok önemli bir müttefiki olsa da Pekin'le ilişkilerini derinleştirmeye çalışmış ve Latin Amerika ve Karayipler gibi Suudi Arabistan'ın geleneksel olarak rol oynamadığı bölgelerde benzeri görülmemiş bir diplomatik açılım başlatmış, Şili ve Guyana gibi ülkelerde yatırımlar yapmaya başlamış durumda. Latin Amerika hükümetleri bu girişimleri aynı gerekçeyle benimsiyor: giderek istikrarsızlaşan ve çok kutupluluğa doğru giden bir dünyada, ekonomik ve diplomatik stratejilerini çeşitlendirmeleri iyi olacaktır.
Duvardaki Çatlaklar
Batı'da BRICS'i eleştiren bazı kesimler, bu oluşumu ciddi bir ilgiyi hak etmeyen karmakarışık bir ekip olarak nitelendiriyor. Diğerleri ise küresel düzene karşı doğrudan bir tehlike olduğuna inanıyor. Fakat Çin ve Rusya'nın büyük stratejilerindeki değişiklikler nedeniyle topluluk içindeki ayrılıklar da büyüyor ve son dönemdeki genişlemenin birliğin bütünlüğünü zayıflatması da olası.
BRICS'in geleceğinin şekillendirilmesine ilişkin iç tartışmaların üstünlüğü şimdilik Çin ve Rusya'da. Ancak durum her zaman böyle olmayabilir.
Kulübün gücünün eşit dağılmadığı doğru -Çin'in ekonomisi diğer tüm kurucu üyelerin ekonomilerinin toplamından daha büyük- ancak bu diğer üyelerin grubun Pekin liderliğinde ve Moskova'nın eş güdümünde bir bloğa dönüşmesine direnemeyecekleri anlamına gelmiyor. Örneğin Brezilya Devlet Başkanı BRICS'in G-7'nin karşıtı olarak gösterilmesini açıkça reddediyor ve grubun “kimseye karşı olmadığını” sık sık dile getiriyor. Hindistan hükümetinin eski baş ekonomi danışmanı Arvind Subramanian, kısa bir süre önce Yeni Delhi'yi gruptan ayrılmaya çağırdı çünkü ona göre grubun genişlemesi Pekin'in kontrolü ele geçirmesiyle eşdeğerdi. Ancak Brezilya ya da Hindistan'ın BRICS içinde hala önemli bir kozu var: Onların ayrılması, Çin ya da Rusya'nın çıkarına olmayacak şekilde tüm grubu bir anlamda zayıflatacaktır.
Grup önümüzdeki yıllarda bu gerilim ve çelişkileri yönetmek zorunda kalacaktır. BRICS içindeki çatlakların büyümesi muhtemeldir ancak dağılmasına yol açması olası değildir. Elbette, grup son derece somut gerginliklerle karşı karşıya kalabilir. Çin ve ABD arasındaki teknoloji rekabeti, dijital bir demir perdenin dikilmesine ve iki ayrı ve uyumsuz teknolojik alanın ortaya çıkmasına yol açabilir ki bu da parmaklıklar arasında oturmayı daha da zorlaştıracaktır. Özellikle Ukrayna'daki savaş gibi hassas jeopolitik konularda grup içinde ortak bir payda bulmak daha zor hale gelebilir. Bu farklılıklar, ABD dolarına alternatif para birimleri geliştirme çabaları güç kazansa bile, bloğu uluslararası sahnede daha az etkili hale getirebilir.
Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Batılı güçler için BRICS içindeki dinamikler, bu oluşumu ve mevcut düzenden duyulan memnuniyetsizliği ciddiye almanın gerekliliğinin altını çiziyor. Brezilya gibi yükselen güçlerin korunma seçenekleri araması ve ABD'nin mevcut sistemi yönetme biçiminden memnuniyetsizlik duyması son derece makuldür. Batılı güçler, orta güçleri paternalizm ve yarı-sömürgeci müdahalecilik kokan BRICS'e katılmaktan korkutmaya çalışarak işleri daha da kötüleştirmemeye odaklanmalıdır. Aynı şekilde, Batı'nın küresel Güney'deki orta güçleri Çin'e fazla bağımlı olma konusunda uyarma girişimleri de etkisiz kalıyor.
Batılı ülkeler, daha fazla manevra alanı arayan orta güçleri yabancılaştırmamak ve BRICS'in Batı karşıtı bir blok haline gelmemesini sağlamak için daha fazla şey yapabilirler. Belirli yaptırımların uluslararası hukuk ihlalleriyle ilişkisini daha açık bir şekilde ortaya koymalı ve bu yaptırımları sadece jeopolitik rakiplerine karşı değil tüm ihlalcilere karşı uygularken tutarlı olmaya çalışmalıdırlar.
Küresel Güney'deki ülkeler, örneğin Ukrayna'nın işgaline tepki olarak 2022'de Rus merkez bankası rezervlerini donduran ancak Orta Doğu ve Afrika'daki benzer hukuksuz askeri müdahaleler için hiçbir ceza almayan Batılı ülkeleri gördüklerinde doların hegemonyasından kurtulmak istiyorlar.
Zengin ülkeler, teknoloji paylaşımı ve yeşil dönüşüme yardımcı olmak da dahil olmak üzere, yoksul ülkeler için daha iyi sorun giderme yöntemleri de geliştirebilir. Ve Batı, IMF'nin başında sadece Avrupalıların, Dünya Bankası'nın başında ise sadece ABD vatandaşlarının bulunması gibi çağdışı gelenekleri bir kenara bırakarak küresel düzeni demokratikleştirmek için daha samimi çabalar sarf etmelidir.
Bu tür eylemler güven inşa edecek ve Çin ile Rusya'nın küresel Güney'i Batı karşıtı bir davaya dahil etme girişimlerini zayıflatacaktır. Batı, BRICS'in ortaya çıkışından yakınmak yerine, bu grubun küresel düzenin altını oymaya niyetli, açıkça Batı karşıtı bir oluşum haline gelmemesini temin etmeli ve bu surette menfaatleri olan üye devletleri de yanına alabilmelidir.
Çevirmen Notu: Okumuş olduğunuz bu makalede Carnegie Endowment Araştırmacıları Alexander Gabuev ve Oliver Stuenkel, görece objektif bir gözle süreci değerlendirmekteler ve her ne kadar ismini bu makalede zikretmemiş olsalar dahi ‘Oyun Teorisi’nden hareketle sıfır-toplamlı oyun çerçevesi içerisinde bir perspektiften filtreleyerek görüşlerini aktarıyorlar. Taraflardan birinin kazancı diğerinin kaybıyla tam olarak dengelenmesi şartı ile ve net kazanç ya da kayıp oluşmuyorsa durum sıfır toplamlıdır ön kabülüyle hareket eden yazarlar, Hindistan ve Çin arasında, Brezilya ve Rusya arasında fikir ayrılıklarını Batı Bloğunun kullanabileceğini ileri sürüyorlar.
Şüphesiz bu gözle bakıldığında Batılı süper güç Amerika’nın daha akılcı davranıp küresel çapta demokratikleşmeyi güçlendirici hamlelerde bulunmasının kendi avantajına olduğunu ileri sürmek rasyoneldir.
Fakat öte yandan sunulan reçete içerisinde bahsettiklerini mevcut Küresel Düzen’in tesis olduğu İkinci Dünya Savaşından bu zamana gerçekleştirmemiş olmalarının sebep olduklarını ve dünya genelinde, özellikle de Afrika ve Ortadoğu’da yarattığı tecrübeyi de göz ardı etmemek gerekir.
BRICS’in konjonktürel bir oluşum olmadığını kabul eden yazarlar, elbette De-Dolarizasyon ve akabinde Amerikan Hegemonyasından çıkmayı bekleyen ülkelerin sadece ve sadece konjonktürel hareket etmeyi düşünmeyeceğini de bilmekteler. En azından Çin, Rusya, ve Hindistan’ın bu şekilde davranmadığını göz ardı etmemek gerekir.
Özellikle ekonomik anlamda geleceği ciddi endişelere sebep olan Amerika Birleşik Devletleri’nin bu durumdan çıkabilmek için askeri yöntemleri dünyanın bir çok yerinde devreye sokma ihtimali var olduğu müddetçe BRICS içerisindeki fikir ayrılıklarından faydalanarak ve bahsedilen tavsiyelere uygun politikalar geliştirerek dünyanın geri kalanının gözünü yeniden boyaması pek mümkün görünmemektedir.