David Sirota: Amerikan Seçimlerinde Milyarderler Demokrasiyi Nasıl Mahvetti?
Her iki partinin 2024 kampanyaları "demokrasiyi kurtarmak" iddiasındaydı. Ancak milyarderler tarafından satın alındılar. Halk ne isterse istesin oligarklar neredeyse her zaman kazanıyor.
Editöryel Sunu:
Amerikan Psikoloji Derneği (APA) Sağlık Hizmetleri İnovasyon Ofisi Kıdemli Direktörü Vaile Wright’ın, "Son üç seçime kıyasla seçimle ilgili en yüksek stres seviyelerini görüyoruz" dediği, APA'nın en son ve seçime odaklı yayımlanan Amerikan Toplumunda Genel Stres ve Kaygı Ölçümü anketine göre, yetişkinlerin %77 gibi büyük bir çoğunluğu ülkenin geleceğinin "hayatlarında önemli bir stres kaynağı" olduğunu belirttiği, seçimi kazanan aday Donald Trump’ın kulağını seğirerek geçen sniper atışına rağmen 2024 seçimleri nihayetinde ‘sukunetle’ tamamlandı.
Açılış cümlesini şöyle de yazabilirdim oysa ki:
Amerika halkı stresten kıvranırken, legal ve illegal kaynaklardan 16.000.000.000 (on altı milyar) dolar civarında bir paranın sadece her iki partinin seçim kampanyalarına harcandığı seçimler tamamlandı. Kaybeden adayın da bir anlamda tarihe geçtiği, çünkü mali destek kaynağı anonim kara para olan tarihteki ilk başkan adayı olmuştu, bütün bu şovun dünya genelinde yeterince coşkuyla yansıtıldığı, herkesin konuşturulduğu, ama kimsenin meselenin esasına inmesine izin verilmeyen, bu eninde sonunda ‘Amerikan halkının rızasını kazanma oyunu’ sağ salim ilk raundunu tamamladı.
Ve sonuçlar açıklandığında GOP-The Grand Old Party olarak bilinen Cumhuriyetçi Parti, hem Senato, hem Temsilciler Meclisi, hem de Beyaz Saray’ı alarak tarihte nadir görünen bir gücü ‘‘halk desteği’’ sayesinde almış oldu. Yaşasın Demokrasi!
Mevzubahis sukuneti bir kenara koyarsak, seçimleri bir kez daha ama bu sefer tarihin gördüğü en pahalı tiyatroya dönüştürerek yarışan Cumhuriyetçiler ve Demokratların finansörlerini ve onların Amerikan siyasi aktörleri ile olan ilişkilerini hakkıyla ele alan pek kimse yok. Büyük zenginler ile olan içli dışlı ilişkilerinin sonucunda artık Amerika’da halk oylamasının tamamen bir oyuna dönüşmüş olduğunu ve seçim tiyatrosunun aslında nasıl kirletildiğini konuşmak her nedense Amerika dışında mimli bir konu olarak kabul ediliyor.
Halbuki Amerika’da seçimler, Yüksek Mahkemenin 2010 senesinde ABD Anayasının ilk maddesine bir ek yapılmasını kabul ettiği ve seçim kampanyalarında şirketlerin ve sendikaların harcama özgürlüğünü ifade özgürlüğü kapsamına aldığı, böylelikle hem şirketlerin hem de sendikaların adayları desteklemek veya karşı çıkmak amacıyla sınırsız miktarda para harcayabileceğine hükmettiği, kamuoyunda ‘Citizens United’ kararı olarak yaygınlaştırılan resmi karardan bugüne, halkın iradesinin ve rızasının devlet yönetimine yansıtıldığı ‘temsili demokrasi’ için değildir.
Bilakis, illegal paranın aklanmasına da oldukça büyük imkan sağlayan bir tür elitler arası bahis oyunudur. Üstelik sistemin genel yapısı düşünüldüğünde, rejimin devamlılığına da hiç bir zararı olmadığı gibi, rejimin federal ölçekte bütün Amerikalıları kendi karşısında bir kütle olarak siyaset alanına bağımlı kılmasına da hizmet eder.
Batı’nın Totaliterlikle İmtihanlarını Düşünmek adlı yazı dizimin Girizgah makalesi olan ‘Siyasetsizleşme ve Totaliterleşme’ adlı çalışmada Amerikan rejiminin doğasına içkin olan demokratik kurumların mevcut ve faal olduğu görüntüsünün aksine seçmenlerin özellikle hayati konularda siyasi iradesinin tamamen yok sayıldığı bir sistem oluşuna dair şu satırları not etmiştim:
…fiilen totaliterlik Yirminci yüzyıldaki klasik örneklerinden farklı olarak gücünü bir despotun varlığı, imajı, hatta markasında cisimleşen devlet gücünden değil, yüzü olmayan kurumsal devletin anonimliğinden almaktadır.
Birazdan okuyacağınız bu makale ise 2024 seçimlerini ele alırken, Amerikan Demokrasisi diyen herkesin ağzına neden acı biber sürülmesi gerektiğini (kürekle vurmak şiddet eylemine girer çünkü) zira artık tamamen bir oksimoron önerme olduğunu gayet net bir şekilde kanıtlarıyla detaylandırarak anlatıyor.
Makalenin yazarı David Sirota, gelir eşitsizliği ve lobi faaliyetleri gibi konularda sıkça eleştirel yazılar kaleme alan Amerikalı gazeteci, yazar ve politik stratejisttir. Özellikle politika ve ekonomi üzerine yaptığı eleştirilerle tanınmakta olup, Amerikan politik sistemini ele alan incelemeleriyle öne çıkan bir isimdir. 2019-2020 yılları arasında Bernie Sanders’ın başkanlık kampanyasında kıdemli danışman olarak görev alan Sirota, Sanders’ın Demokrat Parti koridorlarında bir önceki seçimin galibi ilan edilen Joe Biden’a diz çöküp yarıştan çekilmesi sürecinde bu görevinden ayrılmıştır.
Sirota bu çarpık ve kendi ifadesiyle ‘Yasallaştırılmış Yolsuzluk Çağı’na denk düşen sistemin, ‘temsili demokrasi’ yerine adına ‘Büyük Paraların Siyaseti’ dediği siyasal rekabetin seçim oyununun taze kapanmış olan son perdesini işte şu sözlerle özetliyor: Bir tarafın milyarderleri diğer tarafın milyarderlerini siyasi bir yarışmanın açık artırmasında geride bıraktı! Ve ekliyor; seçimlere ne kadar çok para yatırılırsa, her iki taraf da demokrasiyi kendi istediği oylama sonucuna dönüştürme şansını o kadar çok kullandı ve kutladı.
Öte yandan dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de hemen hemen bütün mecralar, 2024 Amerikan seçimlerini herhangi bir toplumsal infiale sebep olmadığı için ‘demokrasi kazandı’ şeklinde yorumlayan yorumcularla dolu. Halbuki Sirota gelinen noktayı tam anlamıyla ‘demokrasi krizi’ olarak ifade etmekte:
Bugün çalışma yaşındaki Amerikalıların yarısı sağlık hizmetlerini karşılamakta zorlanıyor ve neredeyse üçte birinin tıbbi sebeplerle sağlık hizmetlerinden kaynaklanan borcu var. (…) ancak bu krizlerin hiçbiri henüz yaşadığımız seçimde önemli bir tema olmadı. Neden bu sessizlik? Çünkü ulusal makamlar için yarışan her politikacı, bu konuları bir kampanyada gündeme getirmenin, onları harcayabilecek ve harcayacak olan milyarderlerin ve şirketlerin öfkesine yol açacağını biliyor.
Amerika’da yaşamayanlar için tüm bunlar ne anlam ifade eder diyebilirsiniz elbette ama yukarıda da bahsettiğim gibi bu büyük seçim şovu her daim dünya halkları nezdinde izletilir ve herkese demokrasinin Amerika’da tecrübe edildiği gibi bir şey olduğu sürekli zerk edilir halde iken, Sirota’nın seçimlerin hemen ertesinde sıcağı sıcağına ortaya attığı sorular gerçekten mühim:
‘‘Demokrasiden geriye ne kaldıysa hâlâ korunabilecek mi? Eğer bu yaşadığımız, ‘Billionaire: Endgame'in gişe rekorları kıran sezonu ise, artık “demokrasi” dediğimiz şey budur, o halde tam olarak neyi kurtaralım ve aslında kimin için kurtarmaya çalışıyoruz?’’
Çünkü Amerika’da ivmelenen ‘yeni normal’ sadece Amerika’da kalmaz, kendisine haddinden fazla bağımlı olan her ülkede de bir şekilde karşılık bulur.
***
Orijinal Adı; ‘‘Election 2024: How Billionaires Torpedoed Democracy’’ David Sirota, 6 Kasım 2024, The Lever
Eğer bunu okuyorsanız, tebrikler: 2024 Amerikan seçimlerinin sonucuna ulaştınız. Donald Trump'ın zaferi veya Kamala Harris’in kaybetmesinden dolayı anlaşılabilir bir şekilde mutlu veya üzgün olsanız bile, bu noktaya idrakiniz bozulmadan gelmeniz bile gurur duymanız gereken gerçek bir başarıdır.
Muhtemelen gözleriniz yanıyor ve beyniniz bulanık, ama üzülmeyin: televizyon reklamları, postalar, mesajlar, e-postalar, telefon aramaları, tweetler, kapı çalmalar ve arkadaşlarınızdan, ailenizden ve ünlü fenomenlerden gelen diğer çeşitli rahatsız edici öğütlere Otomatik Portakal filmine benzer şekilde zorla maruz kaldıktan sonra bu doğaldır. Hepsi size bu fantazmagorinin demokrasinin hayatta kalmasıyla ilgili olduğu fikrini satıyor.
Bunun her iki tarafın da aldatmacalı bir satış konuşması olabileceğini hala hissedenler içinse; nedeni beyninizin bir kısmının hala daha ajitasyon ve propagandaya dayanması ve 2024 kampanyasının gerçek demokrasiden geriye kalanların çoğunu yaktığını fark etmesidir.
Tüm ekranlar size aksini söylese bile, kalan sinapslarınız partilerin, adayların ve bağışçıların bir seçimi açık artırmaya dönüştürmek için bir para seli kullandığını ve basında ya da seçmenlerde neredeyse hiç kimsenin tam olarak neyin satıldığını sormadığını tespit etti. Ve bu gerçekleştiğinde - bir tarafın milyarderleri diğer tarafın milyarderlerini siyasi bir yarışmanın açık artırmasında geride bıraktığında - bu demokrasiyi savunmak değildir. Bu, demokrasi köyünü kurtarmaya çalışıyormuş gibi yaparken yakıp yıkmaktır.
Bu kampanya kesinlikle çok gerçek riskler içeriyordu:
Demokratlar seçmenlere, kalan az sayıdaki haklarımızı ve demokratik kurumlarımızı alevlerden koruyacak muğlak vaatlerin yanı sıra hafif ilerici ekonomik reformlar içeren bir gündem sundular.
Cumhuriyetçiler ise, pek çok kişinin sosyal sorunlara çözüm getiremediğini ya da getirmek istemediğini düşündüğü bir hükümetin kalıntılarını yok etmek için yeni bir deregülasyon ve otoriterlik ateşi yakma fırsatı sundu.
Kısacası Ekonomik statükodan memnun olmayan bir Amerika, dayanıksız güvenlik duvarını reddetti ve çakmaklı pürmüz seti ile yakılmayı seçti.
Ancak ülke yeni Beyaz Saray sakinini seçmeden önce bile, bu seçimin Billionaire: Endgame şovuna dönüştürülmesiyle büyük paraların döndüğü siyaset dönemi çoktan başlamıştı: Endgame - sadece milyarderlere açık olan ve geri kalanımızı neredeyse güçsüz kılan Marvel benzeri bir savaş alanı.
Bu seçimler amacı olan sinematik bir gösteriydi: politika olasılıkları ufkunu çoğunlukla, herkesi soyan bağışçı sınıfının mali ve siyasi gücünü artıran - ya da en azından temelden tehdit etmeyen - girişimlerle sınırlamaktan ibaretti.
Bu bir tesadüf değil: Ödüllü podcast serimiz ‘Master Plan'da ayrıntılı olarka anlatılan 50 yıllık bir planın öngördüğü kontrollü, hedefli yanmayı yaşıyoruz.
Bu plan, geleceğin Yüksek Mahkeme yargıçlarından birinin şirketlere yönelik silahlanma çağrısıyla ateşlendi ve ardından kampanya finansmanı yasalarını buharlaştıran, rüşvetle mücadele yasalarını yakan ve yolsuzluğu günlük siyasetin içine sokan mahkeme kararlarıyla bir şenlik ateşine dönüştü.
Sonuç: Halk ne isterse istesin ve seçimlerin sonucu ne olursa olsun, oligarklar neredeyse her zaman kazanıyor.
Princeton araştırmacılarının özetlediği gibi, “ortalama bir Amerikalının tercihlerinin kamu politikası üzerinde çok küçük, sıfıra yakın, istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir etkiye sahip olduğu” bir hükümet ile aynı oligarkların kâr elde ettiği krizleri ele almak için çok az şey yapan veya hiçbir şey yapmayan bir hükümet elde ediyorlar.
Bu şekilde olmak zorunda değil. Bu önceden belirlenmiş bir kader değil. Eğer yeterli sayıda insanımız artık “Bu iş tamam” söyleminin köpeği olmayı kabul etmezse, geçmişte olduğu gibi işler daha iyiye doğru değişebilir. Ancak 2024 yarışından sonra bunun tam tersini yaparsak - Cumhuriyetçi seçmenler zaferlerini milyarderlerin seçimleri satın almasının gayet normal olduğunun kanıtı olarak görürlerse ve Demokrat seçmenler de mağlubiyetlerini bir sonraki mücadele için daha fazla milyarder bulmaları gerektiğinin kanıtı olarak görürlerse - o zaman kaderimizi mühürlemiş oluruz.
Eğer Milyarder'i kutlarsak: Endgame'i seçimlerimiz için kabul edilebilir yeni normal olarak kutlarsak, Beyaz Saray'da kim olursa olsun demokrasinin ölümünü kaçınılmaz hale getirmiş oluruz.
***
"Bunu Gerçek Bir Milyarderden Dinleyin"
Yüksek Mahkeme milyarder kıyametinin üç atlısını doğurduğundan beri seçimler her zaman büyük paralı işler olmuştur.
Paranın seçim süreçlerinde konuşulmasını anayasal olarak korunan bir hak haline getiren (Buckley), bu konuşma haklarını şirketlere doğru genişleten (Bellotti) ve daha sonra siyasetin finasmanının yozlaştırıcı bir güç olmadığını kabul ederek meşrulaştıran (Citizens United) gerekçeli kararı, seçim sürecini süper yetkilerle donanmış siyasi eylem komitelerinin (SEK)1 ve karanlık para gruplarının, biz onların oy taleplerine boyun eğene kadar zihinlerimizi hacklemek için milyarlarca dolar kullandığı bir savaş haline getirdi.
Ancak 2024 yeni bir sürece sahne oldu: Bernie Sanders'ın milyarderlere saldıran kampanyasının ona Demokrat Parti'nin adaylığını neredeyse kazandırmasından sadece birkaç yıl sonra, milyarderler sadece gölgelerden sessizce bağış yapmadılar. Seçimlere daha önce görülmemiş miktarlarda para akıttılar ve bazıları kasıtlı olarak spot ışıklarının altına atlayarak milyarderliği her iki partinin taraftarları tarafından alkışlanan gurur verici bir kimlik haline getirdiler.
Toplamda, federal seçimler için 16 milyar dolarlık rekor bir harcama yapılmış oldu; bu paranın büyük bir kısmı anonim olarak söylemi etkileyen bağışçılardan gelen kara para - ve bu sadece izlenebilir olan paradır. Bir milyar dolarlık örtülü para, 2020'den bu yana on kat artışla dış gruplar tarafından harcandı.
Bildiğimiz federal seçim harcamalarının yaklaşık çeyrek milyar doları doğrudan şirketlerden geldi - ve bunun yarısı, Sam Bankman-Fried kripto patlamasının gelecekteki krizlerin ve kurtarmaların habercisi gibi görünmesinden sonra bile daha az düzenleyici inceleme talep eden kripto para bağışçılarından geliyor.
Cumhuriyetçi tarafta, adaylığı desteklemek için harcanan paranın üçte biri milyarderlerden geldi ve Donald Trump açıkça yasama lütufları vaat ederek kampanya parası talep etti. Bu ticari siyaset, Trump'ın Yüksek Mahkeme adayları tarafından da benimsendi ve bu adayların son kararları Trump'ı kovuşturmadan muaf tuttu ve rüşveti yasallaştırdı.
Bu şenliğe dünyanın en zengin adamı Elon Musk da katıldı. Sadece Trump'ı destekleyen bir süper SEK'i finanse etmekle ve rastgele seçmenlere 1 milyon dolar ödemekle kalmadı, kendisini kampanyanın maskotu haline getirdi. Aynı zamanda, Beyaz Saray'da Gölge Başkan olarak görev almak için çabaladı - bu görev ona şirket imparatorluğunu daha fazla hükümet sözleşmesiyle zenginleştirme, şirketlerini denetleyen hükümet personelini kovma ve potansiyel olarak Amerikan tarihindeki en büyük kişiselleştirilmiş vergi hediyesini sağlama gücü verebilir.
Musk kendisini ifade özgürlüğünün savunucusu olarak gösterirken, sosyal medya platformu, desteklediği belirli siyasi söylemi tercih etmek ve diğer herkesi bastırmak için silahlandırıldı.
Demokrat Parti tarafında, bağışçıların Kamala Harris'i ön seçimde rakipsiz olarak partinin adayı ilan etmesinin ardından, Demokratların kasasına 1 milyar dolar kampanya parası aktı ve teknoloji ve Wall Street firmaları yasal denetim altında olan milyarderlerin karanlık süper SEK'lerine yüz milyonlarca dolar daha aktı. Harris, en büyük mali destek kaynağı anonim kara para olan tarihteki ilk başkan adayı oldu.
Şirket logolarıyla süslenen Demokrat Parti kurultayında, ulusal televizyon izleyicileri yeni adayla, “Kamala Harris hükümetin iş dünyasıyla ortak çalışması gerektiğini anlıyor” diyen eski bir kredi kartı endüstrisi CEO'sunun; “Sizin için savaşacağını biliyorum” diyen üst düzey bir Uber yöneticisinin ve milyarder Illinois Valisi'nin prime-time konuşmalarıyla tanıştı. J.B. Pritzker, yeni milyarder idolünü bulduğu için çok mutlu olan izleyicilerin coşkulu alkışları arasında milyarlarca dolarlık Hyatt otel servetini miras almakla övündü.
Bu arada, kampanyanın son haftalarına Kamala Harris'in milyarder İllinois valisi Mark Cuban'ı kampanyanın ‘en iyi televizyon vekili’ olarak görevlendirmesi, ki kendisi, Harris'in en sert düzenleyicilerinden birisi olan Federal Ticaret Komisyonu başkanı Lina Khan'ı kovmasını talep eden bir grup milyarder bağışçıdan biridir, ve Harris'in itaatkar bir şekilde büyük şirketlere karşı mevcut Beyaz Saray işgalcisinden daha dostça davranacağı sözünü vermesi damgasını vurdu.
***
Herkesin Bildiği, Kimsenin Ağzına Dahi Almak İstemediği Hususlar
2Usta planlamacılar tüm bu yolsuzluk ve rüşveti yasal hale getirmek için mahkeme kararlarını güvence altına almak uğruna 50 yıl harcadılar. Buna rağmen, her şeyin ne kadar aleni olduğu düşünüldüğünde ve Amerikalıların siyasetimizin berbat durumuna haklı olarak oldukça kızgın olduklarını gösteren anketler göz önüne alındığında, bu kadar yüzsüz bir yolsuzluk yine de seçimlerde ana gündem olabilirdi.
Ancak bu gerçekleşemedi. Son başkanlık seçimlerinden bu yana, yolsuzluk hakkında çok açık konuşmak artık misilleme riski taşıyor.
2020 Demokrat ön seçimlerinde, yolsuzluk karşıtı ve Bernie Sanders destekçisi Zephyr Teachout, Joe Biden'ın bağışçılarla ilgili sicilini “yolsuzluk sorunu” olarak etiketleyen bir yazı yayınladı ve buna karşılık olarak medya onu bir parya olarak tasvir etti, ardından Sanders, Teachout'u inkar edip Biden'ı överek kendi kampanyasını batırdı.
2022 yılında Demokrat vali adayı Beto O'Rourke, GOP Gov. Greg Abbott'u, şirketi Teksas'taki bir elektrik kesintisinden kazanç sağlayan bir fosil yakıt milyarderinden para kabul ettiği için eleştirdi ve O'Rourke aynı milyarder tarafından mahkemeye sürüklendi ve dava edildi.
Ve daha birkaç ay önce, kripto milyarderlerinin Demokrat Temsilci Katie Porter'ı ABD Senatosu seçimlerinde harcamalarının ardından, bu harcamalar yerine Porter'ın “milyarderlerin bu seçime hile karıştırmak için milyonlar harcadığını” ilan etmesine tepki gösterildi. Porter seçim sonuçlarını inkar etmediğini açıkça belirtmesine ve milyarder harcamalarının seçim sürecini milyarder yanlısı adaylar lehine hileli hale getirdiğine dair tartışılmaz gerçeğe rağmen, derhal Trumpvari yalanlar söyleyen dengesiz bir ucube olarak gösterildi.
Porter'ın Senato'daki rakibi Adam Schiff, “Hiçbir Demokrat bu dili kullanmamalı” diyerek bu misilleme psikoposluğunun belirli bir amacı olduğunu itiraf etti. Bu amaç, Demokratik #Direniş'in karşı durduğunu iddia ettiği yoğunlaşan demokrasi kriziyle büyük para siyasetini ilişkilendirmeye cesaret eden her türlü dili sansürlemekten başka bir şey değildi elbette.
Böylece seçim söylemi başarılı bir şekilde sterilize edildi ve 2024'ün her iki tarafta da yolsuzluk kutlamaları başladı. Bir zamanlar John McCain ve Bernie Sanders'ı evlere şenlik isimler haline getiren yolsuzluk karşıtı haklı eleştirilerden neredeyse eser yoktu. Bunun yerine, yangına körükle giden bir yıpratma savaşı yaşandı; seçimlere ne kadar çok para yatırılırsa, her iki taraf da demokrasiyi kendi istediği oylama sonucuna dönüştürme şansını o kadar çok kutladı.
Elbette, yarışın sonuna doğru, para savaşının yoğun sisi arasında kısa süreli bir uyanma şansı vardı. Los Angeles Times ve Washington Post'un milyarder sahipleri araya girerek gazetelerinin planladığı destekleri iptal etti ve Trump'ın sorunlu geçmişini inceleyen bir film, seçimden sadece birkaç gün öncesine kadar dolaşımda olmasına engel olunmaya çalışıldı hatta bastırıldı.
Çünkü bu hamleler, şirketlerin ve milyarderlerin sadece seçimleri satın almakla kalmayıp aynı zamanda tüm siyasi konuşmayı çerçeveleyen makineyi de satın alarak demokrasi sorununun merkezinde yer aldığını göstererek üstü kapalı olanı artık açık hale getirmişti.
Oysa bu tartışmalar, Yurttaş Kane medya ekosisteminin bir demokrasi sorunu olduğunu nihayet kabul etmek ve bağımsız, milyarder olmayan medya kuruluşlarına desteği teşvik etmek için bir şans olabilirdi. Bunun yerine elit medya, çökmekte olan Dördüncü Kuvvet'i desteklemek için yeni ve daha iyi milyarderler bulma fikrini ortaya attı.
***
Beklenti Dolu İtaat
Bazı medya gözlemcileri gazetelerin (şirketlere nazaran) başkanlık desteklerinden kaçınma kararlarını Trump'ın teşvik ettiği “öngörülü itaat” olarak nitelendiriyor; faşist rejimlerde kurumların hüküm süren diktatörün cezalandırmasından kaçınmak için sessiz kaldığı bir fenomen. Muhtemelen bunda bir haklılık payı var, ancak bu tür bir beklenti itaati sadece gazete görüş sayfalarının çok ötesine uzanıyor. Bu olgu yasallaştırılmış yolsuzluk çağında tüm siyasi sistemin sessizliğini tanımlar.
Etrafımızdaki dünyayı düşünün.
Bugün çalışma yaşındaki Amerikalıların yarısı sağlık hizmetlerini karşılamakta zorlanıyor ve neredeyse üçte birinin tıbbi sebeplerle sağlık hizmetlerinden kaynaklanan borcu var. Orta yaşlı Amerikalıların neredeyse yarısının sıfır emeklilik birikimi var. Ülkenin üçte birinden fazlası tehlikeli hava kirliliğine sahip bölgelerde yaşıyor. On milyon çocuk yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde beklenen yaşam süresi diğer sanayileşmiş ülkelerin gerisinde. Yaşanabilir ekosistem feci çöküş belirtileri gösterirken, sera gazı emisyonları tarihteki en yüksek oranına ulaştı.
Hep birlikte ele alındığında, ‘Yangını Biz Başlatmadık'ın yepyeni ve dehşet verici bir dizesini yaşıyoruz, ancak bu krizlerin hiçbiri henüz yaşadığımız seçimde önemli bir tema olmadı. Nitekim, bir New York Times manşetinin de ifade ettiği gibi: “Olmayan Kampanya Konusu: Sağlık Hizmetleri.”
Neden bu sessizlik? Çünkü ulusal makamlar için yarışan her politikacı, bu konuları bir kampanyada gündeme getirmenin, onları harcayabilecek ve harcayacak olan milyarderlerin ve şirketlerin öfkesine yol açacağını biliyor.
Bu suskunluk, gerçek bir beklentisel itaat ve gerçekten de kelimenin tek anlamıyla ‘demokrasi krizidir’. Demokratların kurultayında “gerçek bir milyarder” için yapılan alkışlarda duyamadığınız, Musk için yapılan MAGA mitingi tezahüratlarıyla gizlenen ve hayatınızda olan her ekranda patlayan sonsuz süper SEK reklamları tarafından boğularak geçiştirilen bir konudur.
Elbette partiler arasında farklılıklar var ve seçimi kimin kazandığı da önemli: Harris’in gündemi konusunda muğlak davransa da, yönetiminin üreme haklarını savunacağı, Uygun Bakım Yasası'nın sigorta endüstrisinin yağmacılığına getirdiği kısıtlamaların bazılarını koruyacağı ve iklim krizinin varlığını kabul edeceği konusu mevzubahisti. Öte yandan Yeni Donald Trump yönetimi neredeyse kesinlikle bunun tam tersini yapmaya çabalayacaktır. Kendi seçim maratonunun Kripto bağışçıları için kripto para deregülasyonu, petrol bağışçıları için iklim deregülasyonu, Wall Street bağışçıları için finansal deregülasyon sağlamayı hedefliyor ve Trump'ın eski çalışanlarının bir araya getirdiği Proje 2025’de bahsedilen girişimler sürdürülecek.
Yani evet, bu seçimlerde artık tarihin bir menteşe noktası olacak ve eğer büyük paraların siyaseti artık normalleştiyse, bundan sonra menteşe daha çok sadece bir yöne hareket eden bir mandal gibi kalacak. Her seçim sürecinde Demokratlar menteşenin sadece “geri dönmeyeceğini” taahhüt edecekler. Cumhuriyetçiler ise menteşenin aşırı sağa doğru bir kez daha sallanacağı sözünü verecekler.
Belki de bu sınırlı yelpaze, insan ihtiyaçlarını karşılamak için temel altyapıyı zaten inşa etmiş olan bir toplumda kabul edilebilirdi. Ancak burası 2024'ün Amerika'sı; sağlık hizmetleri, barınma, emeklilik ve iklim krizlerinin çok daha geniş kapsamlı politika çözümleri gerektirdiği bir yer; bir zamanlar Yeni Antlaşma (New Deal) sırasında gördüğümüz türden geniş kapsamlı girişimler. Eğer ‘Citizens United'ı yürürlükten kaldırırsak, kara para harcamalarının ifşa edilmesini zorunlu kılarsak ve seçimleri kamusal olarak finanse edersek bunlar mümkün olabilir; böylece adaylar, şirketlerden ve milyarderlerden yasama lütufları arayan yasallaştırılmış rüşvetlere ihtiyaç duymadan göreve gelebilirler.
Trump'ın zaferini ilan etmesinin hemen ardından medyada konuşulanların çoğu tek bir soruya odaklanmış durumda: Demokrasiden geriye ne kaldıysa hâlâ korunabilecek mi? Eğer bu yaşadığımız, ‘Billionaire: Endgame'in gişe rekorları kıran sezonu ise, artık “demokrasi” dediğimiz şey budur, o halde tam olarak neyi kurtaralım ve aslında kimin için kurtarmaya çalışıyoruz?
Ancak bu reformlar yerine - ve her iki partideki seçmenler kendi aralarındaki sistemik yolsuzluğu sona erdirmek için politikalarını organize etmezlerse - o zaman ana planlayıcıların para politikaları daha da agresifleşmeye gayet teşne. Daha şimdiden, Amerikan tarihinin en büyük kara para transferinin öznesi olan Federalist Toplum lideri Leonard Leo, bu parayı “basına sızmak, eğlence dünyasına sızmak” ve “toplumun tıkanma noktalarına girme ve kontrol etmeye yardımcı olma konusunda en büyük yeteneğe sahip kişileri” kendi siyasi hareketine katmak için kullanmayı vaat ediyor. Bu arada Musk, Trump'ı destekleyen süper SEK'ini gelecek seçimlerde ve oy pusulasının ilerleyen kısımlarında kullanmayı vaat ediyor.
EN: Political Action Committee-PAC
EN: Makalenin orjinalinde bu başlık Konuşulamayan C-Kelimesi- The Unspeakable C-Word olarak atılmış. Amerika'da "C-word" genellikle "cunt" kelimesini ifade eder ve hakaret içeren, ağır bir argo terim olarak kabul edilir. Kadınlar için aşağılayıcı bir biçimde kullanıldığı için ABD’de ve diğer İngilizce konuşulan ülkelerde çoğunlukla tabu kabul edilir. Yazar Sirota burada bir dil oyununa başvuruyor ve herkesin görüp bildiği ama kimsenin konuşmadığı anlamında bu ifadeyi kullanıyor.