Justin Vassallo: Amerika'da Yaklaşan Endüstriyel Kriz
Ana akım liberaller kabul etmeseler bile Amerika artık ekonominin orta-yüksek büyüme bölgeleri ile geride kalanlar arasındaki çatallanmanın daha da kötüleştiği sıkıntılı bir döneme giriyor.
Çevirmen Notu:
Justin Vassallo, Amerikan politik-ekonomisinin gelişimi ile iki kartel partinin güdümündeki Amerikan siyaset sahnesi hakkında uzmanlaşmış bir yazar ve araştırmacıdır.
ABD'deki siyasi gelişmelerin küresel ekonomik eğilimlerde sebep olduğu değişimleri nasıl yansıttığını inceleyen, yakın zamanda da Bidenomics ve endüstriyel stratejiler gibi konulara eleştirel yaklaşımıyla tanınan Vassalo, American Affairs Journal, Compact Magazine ve Jacobin dahil olmak üzere çeşitli mecralarda kalem oynatmaktadır. Neoliberalizm sonrasına dair görüşleri ile birlikte ABD parti sistemlerinin evrimi ve ekonomik popülizm gibi konuları da sıklıkla ele alan Vassallo'nun analizleri küresel çapta ekonomi politikalarının günümüz Amerikan siyaseti ile nasıl kesiştiğine de odaklanmaktadır.
Birazdan okuyacağınız The Looming Industrial Downturn başlığı ile yayımlanan makalesinde Vassalo, başkanlık seçimlerinin gölgesindeki Amerika Birleşik Devletlerine yeterince geniş bir mercekle bakarak, ana akım liberal söylemin ötesinde, Amerikan orta ve alt sınıfların ekonomik sıkıntıları ve umutsuzluklarının hakiki sebeplerini ele alıyor; Demokrat parti ve Harris-Walz başkanlık kampanyasının yetersizliğini ve hatta ucubeliğini bu hakikat düzleminde deşifre ediyor.
Justin Vassalo // Amerika’da Yaklaşan Endüstriyel Kriz 25.09.2024
Pandemiden bu yana sıradan Amerikalıların ekonomiye ilişkin algıları, diğer yandan ABD'nin toparlanmasını sanayileşmiş dünyanın gıpta ettiği bir gelişme olarak lanse eden liberal eğilimli uzmanları ve yorumcuları şaşırtacak düzeyde. Bu esnada Çin'in uzun süren Covid tecridi de dahil olmak üzere küresel tedarik zinciri şoklarının yol açtığı yüksek enflasyon, 2021 ortasından 2023 ortasına kadar seçmenlerin daha büyük bir hayat pahalılığı krizine girileceği yönündeki korkularını körüklemekteydi. Ne var ki enflasyondaki düşüş, ekonomik büyüme ve istihdam oranı üzerinde büyük bir maliyet yaratmadan bir yıldan uzun bir süredir istikrarlı bir şekilde devam ediyor.
Son raporlar reel ücret artışının geçen yılın sonuna kadar devam etmemesinin akabinde nihayet enflasyonu geride bıraktığını gösteriyor. Yaşanan çalkantılara rağmen, birçok sadık Demokrat “yumuşak inişin” yakın olduğunu, hatta çoktan gerçekleştiğini ve Biden yönetiminin iddialı mali, altyapı ve sanayi politikaları sayesinde başka türlü gerçekleşecek çok daha güçlü bir toparlanmanın yaşanacağını umuyor.
Makroekonomik tablo, özellikle İngiltere ve Almanya gibi Avrupa ülkeleriyle ya da Amerika'nın Büyük Durgunluk'tan sonra durma noktasına gelen toparlanmasıyla kıyaslandığında gerçekten de daha sağlıklı görünmektedir. Ancak toparlanmanın ne kadar kırılgan olduğunun altını çizen ve daha kötüsünün geleceğine işaret eden başka göstergeler de var.
Enflasyonla mücadele için uygulanan yüksek faiz gereksiz yere uzatılarak işletmelerin yenileme, genişleme ve işe alım yatırımları için borçlanmalarını ve çalışan ailelerin aylık kredi kartı bakiyelerini ödemelerini daha maliyetli hale getirdi. Faiz oranları aynı zamanda orta sınıf Y kuşağı arasında konut inşaatını ve ev satın almayı teşvik etme konusunda da ters etki yarattı. Bu durum konut sıkıntısını daha da arttırırken, enflasyonun önemli bir kaynağı olan yüksek kiraların kontrolsüz bir şekilde devam etmesine neden oluyor.
Ancak belki de en kaygı verici olanı, yerli imalatın tam anlamıyla sektörel bir durgunluğun eşiğinde olduğuna dair işaretlerdir. Endüstriyel üretimin gerilemesinde hiç şüphesiz faiz oranlarına ilişkin belirsizliğin yanı sıra kalifiye işçi sıkıntısının da etkisi var. Ancak bu daralma sadece Federal Rezerv politikasının arz tarafındaki tıkanma noktalarını güçlendirmesinin bir yansıması değil, ki bu da Biden Ekibi'nin sanayiyi yeniden konumlandırma çabalarını baltaladı.
Aslında, üretim en azından 2019'daki düşüşten bu yana büyük ölçüde canlılığını yitirdi; önde gelen bir endüstri birliği olan Institute for Supply Management'a göre, 2022'den 2023'e kadar geçen 13 aylık süre, Çin ile Daimi Normal Ticaret İlişkilerinin yürürlüğe girdiği 2000-2002'den bu yana yaşanan en uzun gerileme dönemiydi.
Bu tablonun ardında birçok uzun vadeli yapısal faktör var: Fabrika kapanmaları, bölgesel eksik istihdam, körelmiş beceriler ve yerli mallara yönelik firmalar ve tüketiciler arası talebin azalması gibi kısır döngüler. On yıllardır süren yatırımsızlıktan sonra, ne yüksek gümrük tarifeleri ne de sabit yatırımlar için cömert sübvansiyonlar Amerika'nın eski kuşak ekonomiye bağlı yaşayanlar için ani bir mucize yaratabilir. CHIPS ve Bilim Yasası ya da Enflasyonu Düşürme Yasası ile desteklenen umut verici yeni fabrikalar, büyük firmaların hali hazırda küçülmüş olan deniz aşırı ülkelere operasyonlarını kaydırma tehdidini sürdürdüğü diğer üretim merkezlerindeki gerilemenin gölgesinde kalmaya devam ediyor.
Tüm bunlar Washington'daki korumacı havaya rağmen gerçekleşiyor.
Kuşkusuz bu zorlukların derinliği Biden yönetiminin sanayi stratejisinin niyet ve kapsamının bir göstergesi değildir. Bürokratik engeller ve yerel siyasi anlaşmazlıklar önemli bir rol oynuyor. Özellikle ABD'de açık ekonomik planlamanın tabu olarak kaldığı bir ortamda çip, temiz çelik ve elektrikli araç bileşenleri gibi ürünleri üretmesi planlanan firmaların proje kararlarından kaynaklanan gecikmeler kaçınılmazdır. Mevcut imalat düşüşü de otomatik olarak ekonomi çapında bir durgunluğun kapıda olduğu anlamına gelmiyor.
Ancak bu gerileme, toparlanmanın sinir bozucu dengesizliğinin bir simgesi ve Harris-Walz kampanyasının tehlikeden kaçtığı bir meydan okumadır.
The New York Times'ın 2019'dan 2023'e kadar olan eğilimleri kapsayan yeni bir raporu, bölgelere göre farklı ekonomik kaderlerin ne boyutta olduğunu göstermektedir. Altyapı harcamaları pek çok yerde inşaat patlamasını beslerken -FED politikasının getirdiği sınırlar göz önüne alındığında cesaret verici bir işaret- güçlü büyüme çoğunlukla Florida ve Georgia başta olmak üzere Güneş Kuşağı'nın yanı sıra pandemi sırasında çok sayıda zengin Amerikalı ve uzaktan çalışan akınına uğrayan Kuzeybatı ve Dağ eyaletlerini tercih etti. Buna karşın, Orta Batı ve Kuzeydoğu'nun iç kesimlerindeki dinamik, endüstriyel gerilemenin ne kadar inatçı bir hal aldığına dair bir gösterge niteliğindedir.
Yirmi yıldır bölgesel canlılık, sağlık hizmetleri, eğitim ve profesyonel hizmetlerde devam eden büyümenin desteklediği bir grup dinamik merkezi yerleşim bölgesine bağlı kalmış durumda. Ancak bu, eyalet ve ulusal düzeyde politik ekonomiye yönelik sürdürülemez bir tutumdur.
Son birkaç yıl içinde çok sayıda orta ölçekli şehir ve küçük ölçekli bölgenin %5 veya daha fazla iş kaybına uğramasıyla birlikte, temiz enerji ve altyapıya yönelik çokça sözü edilen federal yatırımların pek çok bölgeyi es geçtiği açıktır. Sorun hiçbir yerde, son derece büyük önem taşıyan Pennsylvania'da olduğundan daha vahim değildir. Eski sanayi devi, bölgenin gayri safi yurtiçi hasıladaki payının düşmesinin ve dışarıya göç ve umutsuzluktan ölümlerin yol açtığı nüfus azalmasının bir göstergesi olmuştur.
Bu örüntüler ilericiler için - bir politika ve siyaset meselesi olarak- ciddi bir endişe kaynağı olmalıdır. Barack Obama'nın ikinci başkanlığının son döneminde gözden kaçan benzer bir gerileme, 2016 seçimlerinde Hillary Clinton'ın Pennsylvania, Michigan ve Wisconsin'deki yenilgisine muhtemelen katkıda bulundu. Bu durum, kampanyasının endüstriyel Orta Batı'ya yönelik şaşırtıcı ilgisizliği ile birlikte, birçok işçi sınıfı beyaz arasında günümüz Demokratlarının New Deal köklerini terk ettiği görüşünü pratikte pekiştirdi. Harris-Walz ikilisi ivmeyi sürdürüyor gibi görünse ve Mavi Duvarı1 korumaya odaklanmış olsa da, savaş alanı ilçelerdeki beklenmedik rüzgarlar Clinton'la aynı kaderi paylaşabilir.
Gerçekten de Harris'in bulanık ekonomik vizyonu, “neşeyi” ve “normalliği” teşvik etse bile partinin süregelen zorluklara karşı mesafeli olduğu suçlamalarına maruz kalmasına neden oluyor.
Çevirmen Notu: Western Lensman’ın hazırlamış olduğu Demokrat Partinin Başkanlık seçimi kampanyasında ‘Neşe’ye dair yapılan vurguların sıklığı ve yapaylığını gösteren bir kolaj.
Gerçek şu ki, iş kayıplarıyla sarsılan düzinelerce bölge, birçok ücretlinin haklı olarak korktuğu şeyi fiilen yaşadı: stagflasyon. Daha kırsal bölgelerde, en yüksek enflasyon ulusal ortalamadan daha yüksekti ve bu eğilim Güney'den sanayi sonrasının Kuzeydoğusuna kadar yayıldı. Bu durum, bakkaliye ve diğer temel gıda maddeleri için daha fazla harcama yapmak zorunda kalan kırsal kesimdeki hane halklarının çaresizlik hissini şüphesiz pekiştirdi. Ana akım liberaller bunu kabul etmekte isteksiz görünüyor. Bunun yerine, Demokratlar ve onların medya ve akademik müttefikleri garip bir şekilde Ronald Reagan'ın 1984 kampanyasından bir sayfa aldılar, pembe bir görünümü vurgularken, yerleşik bölgesel eşitsizlikleri küçümsediler.
Bu strateji, yarışın durumu göz önüne alındığında Demokratlar adına yeterli gözüküyor olabilir. Ekonominin iyi yanlarını vurgulamak için kesinlikle taktiksel nedenleri var, özellikle de Trump ekibi, herhangi bir disipline sahip olduğu ölçüde, kötü açıklanmış genel tarifeleri, gereksiz kurumsal vergi indirimlerini ve sendika karşıtı teknoloji efendilerine taparcasına muameleyi ikiye katlarken.
Ancak Bidenomics’in ülke içi hedeflerini destekleyen herkes, ülkenin neoliberal statükoya nasıl geri döndüğü konusunda endişelenmelidir. Çocuk yoksulluğu, 2021 Çocuk Vergi Kredisi'nin süresinin dolmasından bu yana arttı, taşeron işçilik ve çocuk işçiliği patlıyor, özel sektördeki sendikalaşma çabaları aksaklıklarla karşılaşmaya devam ediyor.
Dahası, bölgesel gerilemelerle sarsılan bir ekonomi, bir imalat rönesansını müjdeleyen manşetleri yalanlıyor. Bir bütün olarak ele alındığında, Biden Ekibinin kalkınma politikaları gecikmiş politikalardır ve nihayetinde daha dirençli ve adil bir ekonominin oluşmasında etkili olabilirler. Ancak, bazıları yönetimin kontrolü dışında olan çeşitli nedenlerden dolayı, Çin Şoku'ndan bu yana sabit yatırımların temel iniş çıkışının sadece devam ettiğini söylemek daha doğru görünüyor.
Demokrat seçkinlerin toparlanmaya ilişkin çarpık bakış açısı, Biden tarafından belirlenen acil hedeflerle çelişen garip bir rehavet duygusunu besledi. Siyaset teorisyeni Jedediah Britton-Purdy'nin kısa bir süre önce yazdığı gibi, GOP'un ekonomik popülizminin asma üzerinde solduğundan makul bir şekilde emin olan Demokratlar, bir kez daha Clintonlar ve Obama'nın yaptığı gibi, “liberal ama rahat kıyıların ve diğer ekonomik merkezlerin küçük muhafazakar partisi” olmaktan memnun görünüyorlar.
Harris'in yakın zamanda New Hampshire'da yaptığı bir konuşmada sermaye kazançlarına daha düşük vergi artışı önerisi de bu yanlış yönlendirilen ürkekliğin bir göstergesidir.
Adaylar ve vekilleri, Federal Ticaret Komisyonu'nun aldığı antitröst önlemlerini göklere çıkarmalı, adil rekabetin özellikle küçük kasabalardaki işçilerin hem alım gücünü hem de pazarlık gücünü nasıl arttırabileceğine işaret etmelidir. Aynı şekilde Biden'ın yaptığı gibi ulusal güvenlik gerekçesiyle stratejik gümrük tarifelerini ve ticaret kontrollerini benimseyebilir ve Temsilciler Meclisi Demokratlarının büyük bir bölümünün, satılan malların değeri 800 doların altında olduğu sürece ithalatçıların Sam Amca'ya vergi ödemekten kaçınmasına olanak tanıyan de minimis2 gibi haksız ticaret boşluklarının kapatılmasını nasıl desteklediğini vurgulayabilirler.
Ne var ki başkanlık münazarasının ertesinde Harris’in kampanyası, Demokratların oylarını artırabilecek varlıklı bağımsızlar ve “liberal” Cumhuriyetçilerden (diğer bir deyişle neo-muhafazakârlardan) geriye kalanları temizlemeye hevesli görünüyor. Şayet 2016'daki suçlamalardan kaçınmak istiyorlarsa, bu tür bir konumlandırma, siyasi yanlış uygulama olarak şiddetle kınanmalıdır. Taylor Swift'in desteğiyle Harris'in çizgisine çekilemeyecek kadar çok sayıda hoşnutsuz potansiyel seçmen var.
Ne yazık ki, Demokratların giderek artan iş dünyası dostu tavrının bugünden Kasım'a kadar yumuşaması pek olası görünmüyor. Goldman Sachs'tan gelen mütevazı onay mührünün de etkisiyle Harris'in kampanyası önümüzdeki günlerde basit bir ekonomik karşıtlığı öne çıkaracak gibi görünüyor: devam eden büyüme ve yeni bir dalgalanma dönemi.
Harris'in danışmanlarının tutumunu değiştirmesi için daha rahatsız edici verilerin kendilerine zamanında ulaşması mümkündür. Çalışma Bakanlığı'nın Ağustos ayı sonunda yayınladığı bir rapor, Mart 2023 ile Mart 2024 arasındaki istihdam artışını aşağı yönlü revize etti; 800.000 kişilik bir düşüş söz konusu. Bu tür verilerde yapılan ayarlamalar rutin olsa da, ölçek alışılmışın dışındaydı. İmalat sektöründeki çöküşün ekonominin geneline yansıyabileceğine dair başka işaretler de var.
Manşetlere taşınan işten çıkarmalar çoğunlukla teknoloji ve medya sektörlerinde yoğunlaşmış olsa da, işe alımlar durgunlaşmaya başladı. Soğukkanlı bir şekilde değerlendirirsek, standartların çok altında kalan iş gücüne katılım oranı nedeniyle hiçbir zaman tam istihdam potansiyeline ulaşamayan işgücü piyasası şimdiden zayıflamaya başladı diyebiliriz.
Bu durum sadece çalışan ailelerin faturalarını ödeyebilmeleri için değil, aynı zamanda ekonomiyi bir başka küresel enflasyonist şoktan korumak için karşılanması gereken tüm arz yönlü sermaye harcamaları için de sorun anlamına geliyor. Bu türden yönelimler liberal kurumların balonunu patlatmak için fazlasıyla yeterli olacaktır. Gerçi bu süre zarfında, Fed'in çok beklenen faiz indirimi gerilemenin durdurulmasına yardımcı olabilir, ancak muhafazakârlar aksi yönde ne kadar homurdansa da, bu safhada Demokratların seçim kampanyasına güçlü bir etki etmesi pek olası da değildir. Yine de post-neoliberal bir geleceğe giden yol, para politikasında hafif güvercin bir dönüşten çok daha fazlasına ihtiyaç duymaktadır.
Amerika artık ekonominin orta-yüksek büyüme bölgeleri ile geride kalanlar arasındaki çatallanmanın daha da kötüleştiği sıkıntılı bir döneme giriyor. Böylesi bir süreç, ülkenin mevcut sanayi strateji sistemini terk etmek yerine geliştirmek isteyen herkesi endişelendirmelidir.
Mavi duvar, Demokrat Parti'nin oy deposu olarak görünen 18 eyalet ile Washington DC bölgesini tarif eden bir siyasi jargondur.
Di minimis kavramı çok az öneme sahip olan olgulara atfedilen hukuki bir kavramdır. Amerikan hukukunda genellikle dolar bazında, önem veya ciddiyet açısından yasanın dikkate almayacağı kadar küçük bir faaliyeti ifade eder. Vassalo’nun burada bu kavramı kullanma sebebi ise Amerikan Ticaret yasalarında olan boşluklardan faydalananların sebep olduğu haksıs rekabetlere gönderme yapmak içindir.